20yy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
20yy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2011-02-03

Blaise Cendrars 1887_1961

Chagall ile aynı yılda doğmuşlar, Chagall ın Paris (1910-1914) yıllarında Cendrars da orda imiş, bundan yüzyıl evvel...
Chagall Istanbul a gelmiş, doğru hatırlıyorum. Ama Chagall bence Istanbul a yakışmıyor. Zaten sergiye gitmedim. Gitseydim sergiyi severdim muhtemelen... Chagall ın oldukça geç de olsa, Istanbul da sergilenmiş olması iyi tabii ki, ama yine de Chagall Istanbul a yakışmıyor...

2010-07-20

Sevim Burak Türk Yazar

Bugün tesadüfen bu linki keşfettim ve birçok sebepten dolayı ilgimi çekti. Kitaplarına hiç rastlamadım, okumak isterdim.

2010-04-19

Arslanlı Konak Istanbul-Bebek_Walter Benjamin


Kaum denke ich an Walter Benjamin, sehe ich ein ungelesenes Buch über Benjamin in meiner chaotischen Bibliothek. 'Das Adressbuch des Exils 1933-1940'. Kaum war sein tragischer Tod in meinen Gedanken, tauchte dieses Buch plötzlich auf.
Beim Durchblaettern faellt mir diese Notiz auf: Arslanlı Konak, Istanbul-Bebek. Die Adresse von Erich Auerbach in Istanbul. Der berühmte Romanist wurde auch von den Nationalsozialisten verfolgt und hat eine gewisse Zeit lang Zuflucht in Istanbul gefunden.
Auerbach konnte den Krieg überleben, Benjamin nicht. Er flüchtete nach Paris, was damals nicht besonders hilfreich war. 1940 standen die Nazis vor Paris.Auerbach wollte Benjamin nach Istanbul helfen, was offensichtlich nicht geschah.

2010-04-16

Walter Benjamin1892_1940

Aynı kitabı '(Rüya Kayıtları') okumaya devam ettim. Kitap YKY den çıkmış. İyi bir tercüme ama çok kötü bir baskı, kapak ve baskı en ucuz olacak şekilde yapılmış... Bu hamur kağıda baskı bizim ülkemize özgü birşey, hala bundan kurtulamadılar...Hem de bankalar bunu yapıyor...
Neyse sinirlenmeden devam edelim: Kitabın sozsözünü de beğenmedim, ama tabii ki Walter Benjamin den yapılan alıntılara hayran kaldım. Eski bir arkadaşı tekrar hatırlamanın mutluluğunu yaşar gibi oldum, onu buraya ekliyorum. Almanca Vikipedi deki hayat öyküsünü beğenmedim. Almanlar hala ne kadar ırkçı olduklarının farkında değiller maalesef. Dakka 1, gol 1 hemen bir hata yapıyorlar retorik olarak genellikle yahudiler söz konusu olunca. Zaten Almanca ile uğraşmak sizi mecburen yahudilik ile uğraşmaya götürür, çünkü en kaliteli Almanca entellektüeller yahudidir genellikle ve bunun da çok ciddi bir sorun teşkil ettiğini anlarsınız zamanla Alman düşününde ve edebiyatında...
Benjamin de yahudi idi ve 3 ay Nazi kamplarında kaldıktan sonra kurtulup, tekrar oraya düşeceğini anlayınca intihar etmek zorunda kaldığı yazıyor hayat hikayesinde. Başka türlü spekülasyonlar da olabilir, ama gerçek olan bu çok zeki, çok insancıl insanlara Almanya nın yaşama şansı vermemiş olması o yıllarda...Hayatlarını cehenneme çevirmiş olması...Nasıl öldüğünden daha önemli olanı bu bence...Adorno nun da babası protestanlığa döndürülmüş veya dönmüş bir yahudi idi. 1933 te onu da işten çıkardılar. Olay sadece ama yahudilik değil. Hitler ve rejimi köylülüğü, küçük burjuvalığı baştacı etmiş idi (ki bu tip yanlış anlaşılmış sözde demokrasi partisi hala çok var dünyada, bkz. İran Devrimi) asla şehirli ve kendilerinden daha iyi olana tahammül edemiyorlardı. Bazı kommunistlerden daha beter sınıf düşmanı idiler aslında, ama kendilerini tabii başka türlü tanımlıyorlardı.

2010-02-06

Louis Wain_1860_1939


Louis Wain bu sayfa için bir çok açıdan ilginç. Yaşadığı zaman, kedilere olan ilgisi ve sevgisi, çizim kabiliyeti,
sanat ve çektiği ruhsal acılar açısından ilginç Louis Wain bu sayfa için.
5 Agustos 1860 yılında doğan sanatçının karısının kanserden ölmesi tabii sanatçı için bir şanssızlık oluyor.

http://www.lilitu.com/catland/Resmi aldığım sayfa

2010-02-04

Ömer Uluç_1931_2010_TR_Painter



http://tr.wikipedia.org/wiki/Ömer_Uluç

28 Ocak 2010 günü vefat eden Ömer Uluç için daha evvel bir blog yapmak istedim, ama anca bugün oldu.Kendi alanında nerdeyse tekti bence. Tamam ben çok ilgili değilim Türkiye deki sanat ile yine de, ötekilerden farklı olduğu belli idi, bence çok başarılı idi.
Bu aşağıdaki listeyi yukarıdaki adresten aldım. Check etmedim daha neler var. Bir de Wikipedia da sadece Hollandaca da biografisini buldum, hemen öteki dillerde de eklenmesi lazım bence....

Online sergileri

2001 Kare Sanat Galerisi
2003 AKM Sanat Galerisi
2003 Artı Mezat
2004 Kare Sanat Galerisi
2005 Kare Sanat Galerisi
2005 Artı Mezat
2005 Maçka Sanat Galerisi
2006 Mac Art Galery
2007 İstanbul-9 Vapuru
2008 Antik Park Fine Ard and Antiques
2008 Lebriz.com, dem-art
2008 Olcay Art

2010-01-22

Alfons Mucha_1860_1939


http://de.wikipedia.org/wiki/Alfons_Mucha

Hazır aklımıza güzel bir şey gelmişken -tesadüfen de olsa- orda kalalım...Mucha Freud dan sadece 4 yaş küçük. Yaşadıkları zaman aşağı yukarı aynı zaman.İkisi de Moravya da doğmuşlar. İkisi de Avusturya-Macaristan vatandaşı olarak doğmuşlar. Freud da bugünkü Çekistan da doğdu, ama kendini çek olarak görmüyordu. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu nun bir parçası olarak görüyordu kendini. Yahudi idi ama 'haddi olmayarak' tıp okumuştu.

Aslında Mucha dan bahsetmek istiyordum. Mucha yı tanımıyordum gençken, ta ki Arjantin li bir oda arkadaşım elime bir takvim tutuşturana kadar. O zaman için benden oldukça büyük, çok tatlı bir insandı. Evli iki çocuk annesi idi. Boşanmıştı ama çocuklarını görmek istiyordu. Çocuklarını görmek için bir yolunu bulup Viyana ya gelmişti. O takvimi çok sevmiştim. Hangi sene idi acaba? Ondan sonra hep güzel takvimler almaya özen gösterdim. Bazı senelerde de bunu becerdim. Bazı senelerde olmadı...
2010 da içimden takvim almak bile gelmiyor...Zaten artık seneler o kadar çabuk geçiyor ki, takvim gereksiz geliyor...

2009-11-06

6 Kasım 2009

6 Kasım 2009 Cuma günü tarih olmadan, hemen birşeyler yazmak lazım...

Claude Levi-Strauss hakkındaki bir yazıda yine 'univerzalizm' (evrenselcilik) den ve kültür relativizminden bahsediliyordu. Bu ikisini zıtlıklar olarak oluşturan düşünme şekli birçok düşünme şekillerinden bir tanesi...Ama aklın tek yolu gibi birşey değil!!! Yani kaba türkçesi ile felsefede 'aklın yolu birdir' gibi birşey yok! Bunun böyle olmasını isteyen bir burjuva erkeği tipi vardı zaman içerisinde... Hala var... Muhtemelen ilerde de olacak...
Aslında struktralistler zaten bu darlığı aşmak istediler...Subje felsefesinden uzaklaşma struktralistlerde bariz şekilde görülüyor. Habermas ise bu subje felsefesinden kopmayı bence yakalayamadı ve ahlaklı burjuva erkeğinin normlar telafüz edip, yayınlamasını felsefe olarak kabul eden bir anlayışın baş temsilcisi olarak kaldı. Ama bu şekli ile felsefe o zaman bir papazın vaazı gibi birşey oluyor aynen Rorty in de söylediği gibi...Yanlış değil belki ama bu yoldan gitmek istemeyeceklerin olması doğaldır...
Yine Sloterdijk ın kelimeleri aklımdan geçti birdenbire...'humorlos', ama ben bunu mizahsız diye çevirmezdim Türkçeye, esprisiz, estetik değil... Çünkü aslında normları herkes biliyor...Habermas ın iletişim teorisinde yalan söylememek iletişimin meydana gelmesi için şart sayılıyor...Tamam doğru da, bunu bilmeyen var mı? Bunu herkes biliyor ama gerçek hayattaki her durum bu ideal durum olmasını beklemek mümkün mü? Hiç unutmam Habermas ın iletişim teorisinin olduğu kitapta George Herbert Mead den de bahsediliyordu. Daha eski bir düşünür, ama kuramı bence Habermas ınkinden çok daha zekice idi... Habermas ahlak kurallarını sıralıyordu, ötekisi ise gerçekten bir
'tool' (Rorty) veriyor eline... Ben şahsen çok etkilenmiştim...

2009-10-17

Kaldığımız yerden...

Geçenlerde Cumhuriyet te Oktay Akbal ın köşe yazısını okurken, kendimden de birşeyler buldum yazıda. Yazmak çok kendine özgü bir iş, öteki hiçbir işe benzemiyor...Ara verdin mi, tekrar başlamakta zorlanıyorsun...
Bunun dışında Oktay Akbal 'Yazmanın yaşı yoktur.' diye yazıyordu, bence de öyle tabii, yazmanın yaşı yoktur. Ama sanki o bunu biraz da savunmacı bir şekilde yazmıştı, ki bence böyle bir savunmaya hiç gerek yok. Yazmanın güzelliği zamana meydan okuyabilmesi zaten...Yazı zamanın gerisinde kalabilir, ama zamanın önüne de geçebilir...
Veya zamanı umursamayabilir... Veya zaman ile adımdaş olmaya çalışabilir. Sonunda canlı dijital bir günlük, zamanı sınır olarak tanır...

***

En son blogum İngilizce çünkü Türkiye, Türkçe bana bazen çok dar geliyor. Geçenlerde gazetede bir başlık gördüm, devamını okumadım ama başlık zaten bence yeterli idi. Adamın biri yaz tatili için geldiği Türkiye de yaşadığı bir olay yüzünden, vatandaşlıktan çıkmak istemiş... Gazetede bunu alaylı bir şekilde veriyor sanki...Yani 'burda her gün böyle şeyler oluyor, biz de mi vatandaşlıktan çıkalım?' gibilerden... Ben bundan 10 sene evvel duygusal sebepler ile vatandaşlıktan çıkmadım ama iyi ki çıkmışım...Tek başına bir kadın olarak bunu yapabildiğim için de, ayrıca mutluyum. Fransız Devrimi nin anladığı şekilde vatandaşlık modern bir kavram ve modern öncesi tarım ağırlıklı toplumların hayat anlayışları ile çakışıyor... Yine Cumhuriyet te Erdal Atabek in bir yazısı bende birçok çağrışımlar oluşturdu...Gerçi yazı Bayram da yaşanan trafik kazaları üzerine idi, ama 'tarım toplumu' ve 'makine toplumu' gibi bazı modernist kavramlar içeriyordu. Tarım toplumu aynı zamanda daha sınıf toplumu idi, şimdi biz ne tarım toplumuyuz, ne de sanayi ama hala fecii şekilde sınıf toplumuyuz... Ama bunun tabiiki modernleşmenin menşeei olan ülkelerden olmamamız ile ilgisi var...

2009-08-01

1 Ağustos 1914

Rusya 1 Agustos 1914 te Fransa ve İngiltere nin yanında 1.Dünya Savaşı na katılıyor. Bugün 1917 Rus Devrimi hakkında ufak bir kitapçık aldım ve kitapta ilk okuduğum cümle böyle aklımda kalmış...1.Dünya Savaşı Rus İmparatorluğu nun da sonunu getiriyor Osmanlı nın ki gibi...

2009-07-20

Mustafa Kemal Atatürk_12 Mart 1881_10 Kasım 1938


Dün akşam Can Dündar ın 'Mustafa' sını seyrettik. Eşim bulmuş, getirdi. E ben de hayır demedim tabii. Ki film hakkında oldukça kötü eleştiriler okumuştum, ama tabii insanın bir de kendisinin izleyip, bakması lazım karar vermesi için, falan, filan..:-)
Ben beğenmedim pek, özellikle sonlarına doğru resmen saçmalıyor.
Şunu farkettim, ki bunu bu blogda hep tekrarlıyorum ama yine tekrarlıyacağım, Türkler Avrupa yı tanımıyor ve anlamıyor. En kötüsü merak etmiyor; adamlar kendilerini bile merak etmiyorlar ki...
Can Dündar rejisör değil, film yapımcısı değil, bu hırslı çıkış niye, onu da anlamadım.
Can Dündar Türkiye nin nerdeyse monopol olmuş Doğan medyasında çalışan bir makale yazarı. Nerden aklına esti bir Atatürk filmi yapmak, bilemiyoruz. Ama her türk çocuğunun içine kazınmış bir Atatürk vardır, gerçek Atatürk ile muhtemelen ilgisi olmayan, o da herhalde 'büyük adam' olmak için bir 'büyük adam' Atatürk filmi yapması gerektiğini içgüdüsel olarak hissetti. Yalnız küçük adam istese de büyük adam üzerinden büyük adam olamaz!
Küçük adamın büyük adam üzerinden büyük adam olma sevdası meşhurdur...Hayatta bazı şeyler kasarak elde edilmez, bazı insanlar hiçbir şey yapmadan 'büyüktürler', bazıları değildir. Allah isteseydi birçok şeyi Atatürk e nasip etmezdi, ama etti, hem de bu millete rağmen...:-))
Allah gani, gani rahmet eylesin, ruhu şad olsun. Dün zaten Miraç Kandili idi, hep onu (Atatürk ü) düşündüm, andım ve bu adi milleti...

2009-06-16

Fanon(1925 1961) and the problem of language


This is an old problem. The word problem doesn t mean that I am looking for a solution. In philosophy some  'problems'  are only to be described and not to be solved. They should be mentioned as genuine problems, because the main stream doesn t see  (or didn t see) them as problems...
Here is an excerpt from the Wikipedia about Frantz Fanon. I have made the last sentence red.
Well, of course we should read and understand other languages, but it is a reality that each language has its blind spots...But this is normal, this is human nature. But there is no a better language above all or a  'real'  language...All the human languages are human. That means they all lack something but still we must learn them...
'His service in France's army (and his experiences in Martinique) fueled Black Skin, White Masks. For Fanon, being colonized by a language had larger implications for one's political consciousness: "To speak . . . means above all to assume a culture, to support the weight of a civilization" (BSWM 17-18). Speaking French means that one accepts, or is coerced into accepting, the collective consciousness of the French.'
The picture is from the site:
http://www4.uwm.edu/cie/frenchfilm/index.cfm?page=frantz

2009-05-30

Nazım s Life

Romantic Communist by Timms, Edward

'The first full biography of Hikmet and a work of impeccable research.' --Charles King, Times Literary Supplement 'Goksu and Timms present the historical backround in detail. ... 'Nazim has ceased to be a cult figure of the communist world and become a poet of universal significance,' the authors say. This lucid, intelligent and formidably well-researched book is compelling evidence that this is indeed the case.' --David Barchard, Cornucopia 'Goksu and Timms present a wealth of documentation so objectively as to allow the reader to draw his own conclusions. ... Romantic Communist will allow contemporary students to access the contribution of Nazim Hikmet to world literature as well as Turkish literature, and to discover a figure whose importance for postcolonial studies has yet to be fully realized.' --Clare Brandabur, Edebiyat: The Journal of Middle Eastern Literatures 'An important study of a poet, playwright and prose writer whose life, ideas and work fuse into a fascinating national and international epic. ... This biography is also a salutary human rights document, dealing as it does with freedom of speech.'--Richard McKane, Journal of Turkish Literature 'This biography is thoroughly researched and elegantly written. It shows the reader a great poet at work and demonstrates how beneath the steely facade there also beat a vulnerable heart.'--Belma Otus-Baskett, Turkish Area Study Group News


Format:Paperback
Published:20/09/2006
Publisher:C Hurst & CO Publishers LTD
ISBN-13:

9781850658276

ISBN-10:

1850658277

My friend was reading this book and I could only look from time to time, but it is a very interesting book. If you read turkish history, then you would understand, that it hasn t changed much here.

2008-06-10

Karl Polanyi 1886 - 1964

Polanyi 25 Ekim 1886 da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu zamanında Viyana da doğdu. Gerisi için Türkçe Vikipedi ye veya internetteki başka kaynaklara bakılabilir.
Ayrıca İngilizce Vikipedi den buraya alıntı yapıyorum, kısa hayat öyküsünü...Bence ilginç çünkü hayat öyküleri bazı insanları her yerden kaçmak zorunda bırakıyor... Bunu çok iyi anlayabiliyorum...

Early life

Karl Polanyi, brother of chemist and philosopher Michael Polanyi, was born in Vienna, at the time the capital of the Austro-Hungarian Empire. The son of a prominent member of the bourgeoisie involved in railroads, Polanyi was well educated despite the ups and downs of his father's fortune, and he immersed himself in Budapest's active intellectual and artistic scene. Polanyi founded the radical and influential Club Galilei while at the University of Budapest, a club which would have far reaching effects on Hungarian intellectual thought. During this time, he was actively engaged with other notable thinkers, such as György Lukács, Oszkár Jászi, and Karl Mannheim. Polanyi earned his Ph.D. in Philosophy in 1908 and graduated in Law in 1912. In 1914 he helped found the Hungarian Radical Party and served as its secretary.
Polanyi was a cavalry officer in the Austro-Hungarian Army in World War I, but was removed from service due to disabilities after arriving at the Russian Front. After the war, he returned to Budapest where he became politically active once again. Polanyi supported the Republican government of Mihály Károlyi and its Social Democratic regime. The republic was short-lived, however, and when Béla Kun toppled the Karolyi government to create the Hungarian Soviet Republic Polanyi was forced to flee to Vienna. From 1924 to 1933 he worked there as a journalist writing economic and political commentary for (among others) the prestigious Der Oesterreichische Volkswirt. It was at this time that he first began criticizing the Austrian School of economists, who he felt created abstract models which lost sight of the concrete reality of economic processes. Polanyi himself was attracted to Fabianism and the works of G. D. H. Cole. It was also during this period that Polanyi grew interested in Christian Socialism.
[edit]In the United States
He fled Austria in 1933 as the short-lived Austrian Republic began to collapse and fascist influence began to grow. He moved to London, where he earned a living working as a journalist and tutor and took up a position as a lecuturer for the Workers' Educational Association. Polanyi also conducted the bulk of his research for what would later become The Great Transformation. He would not start writing this work until 1940, however, when he moved to Vermont to take up a position at Bennington College. It was published in 1944 to great acclaim. In it, Polanyi described the enclosure process in England and the creation of the contemporary economic system at the beginning of the 19th century.
After the war Polanyi received a teaching position at Columbia University (1947-1953). However, his wife's (Ilona Duczynska) background as a former communist made gaining an entrance visa in the United States impossible. As a result they moved to Canada, and Polanyi commuted to New York City. In the early 1950s Polanyi received a large grant from the Ford Foundation to study the economic systems of ancient empires. Having described the emergence of the modern economic system, Polanyi now sought to understand how "the economy" emerged as a distinct sphere in the distant past. His seminar in Columbia drew several famous scholars and influenced a generation of teachers, eventuating in the 1957 volume Trade and Market in the Early Empires. Polanyi continued to write in his later years and established a new journal entitled Coexistence. He died in 1964.

Michael Polanyi 1891-1976

Michael Polanyi aklımdan çıkmıştı, Thomas Kuhn un SSR ini tekrar (bu sefer İngilizce) okurken, eski bir dosta rastlamış gibi hissettim kendimi ve buraya ekleme ihtiyacı hissettim. Yukarıdaki linkte yazılar da var... Ayrıca tabii Michael Polanyi deyince insanın aklına Karl Polanyi ve meşhur kitabı
The Great Transformation geliyor. Bu kitabı maalesef çok gençken okudum. Evet, insanın bazı kitapları fazla genç iken okumaması lazım, ama daha sonra da zaman olmuyor genellikle...
Michael Polanyi iyi tanıdığım bir yazar değil, sadece bildiğim bir yazar.
Meşhur 'Personal Knowledge' (Chicago,1958) kitabını da okumadım. Eminim hoşuma giderdi... Çünkü 'tacit knowledge' konsepti hoşuma gitti...

***

Türkçe Vikipedi de de birşeyler buldum, buraya ekliyorum. Tabii çok az ama hiç değilse birşey yazmışlar. Türkçe bence Vikipedi de güdük kalmış bir dil. Türkler kendileri araştırma yapmayıp, sadece kopyaladıkları için... (bu bile onlar için bir başarı kabul ediliyor, çünkü çoğunlukla onu da yapmıyorlar...) Tabii o da hiç yoktan iyidir...

Alıntı

'Michael Polanyi. Descartes'la başlayıp, Viyana Çevresi düşünürlerine kadar uzanan tarihsel süreçte savunulan "nesnel ve kesin bilgi ideali"ne şiddetle karşı çıkmış olan çağdaş bilim felsefecisi. Bilimin kendisine bağlılık duyduğumuz bir inançlar sisteminden başka hiçbir şey olmadığını öne süren Polanyi, bilimin açıklanması söz konusu olduğunda, dışsalcı bir yaklaşımı benimsemiştir. Başka bir deyişle, bilimin kendi iç mantığıyla değil de, içinde yer aldığı tarihsel ve toplumsal bağlama dayandırılarak açıklanmak durumunda olduğunu öne süren Polanyi'ye göre, bilim adamı toplumsal bir varlık olduğu için, bilimin bir sosyolojisi olmak gerekir.

***
Bilim sosoyolojisi bence bilim kuramı için önemli...

2008-05-13

Einstein 1879 -1955

Hitler den 10 yıl önce ve ona yakın coğrafyalarda doğmuş olması bence ilginç... Einstein tabii ki bilim kuramı ve bilim tarihi dışında II. Dünya Savaşı bakımından da önemli bir isimdi...

Einstein
Newton
Lavoisier
Kopernik (Copernicus)

Bu dört isim SSR de geçiyor ve önemliler. Tabii ki bilim tarihinin sadece dört kıvrımı yok ama kim eski kuramlar ile uğraşıyor ki...

2007-06-18

Richard Rorty 1931 2007

Richard Rorty 1931-2007 diye yazmak bana çok üzücü geliyor. İnsanların böyle sayılara indirgenmesinden nefret ediyorum. 8 Haziran 2007 de bence bu dünya olduğundan daha beter bir yer oldu. Evet, sadece 10 gün evvel bence bir yıldız kaydı gökyüzünden. Richard Rorty 20/21. yüzyıl filozofu idi. Bence çok doğru şeyler söylediği için sevilmiyordu. İlk önce onun söylediklerini duymak istemeyenler kulaklarını tıkadılar ama okuyucuları çoğalınca bunu yapamadılar.
Daha sonra tekrar bu konuya dönmek üzere...