Bugün Adorno nun rüya kayıtlarını (1934 Ocak ayından 12 Nisan 1969 a kadar) içeren ince bir kitap geçti elime, uzun bir süre önce alınmış, ama tam olarak okunmamış olan...
Kitabı şimdi daha iyi anlayabiliyorum...
Rüyaları neden seviyorum? Rüyalar dürüsttür ve bazen son derece kesin olabilirler...Kati. İnsanın kendi iradesinin üzerinde bir hakimiyetleri vardır. Bütün rüyaların değil tabii ki. Herkesin rüyası da bir değildir. Adorno zaten herkes değildi, Adorno Adorno idi. Freud un Freud, Jung un Jung olması gibi...Adorno aynı zamanda bir insan idi tabii, hepimiz gibi...Felsefi bir sorun işte yine:-))
Rüyalar derin ve söylenemeyecek olan şeylerle uğraşırlar, bu yüzden de belki benim gibi yüzeysel olmayı seven ve geveze insanları ilgilendirirler...
Rüyalar belki de Adorno nun bütün yazdıklarından daha gerçek. Adorno çok zeki ve hassas bir insandı, bunu söylemeye herhalde gerek yok ama yine de tekrarlayalım. Bir şeyleri hissetmiş olmalı bu rüyaları yazarken, yoksa yazmazdı büyük bir ihtimalle. Hayat boyu çözemediği problemleri bu rüyalarda hissetmiş olmalı...Rüyaların (bazı rüyaların diyelim) gerçekliği yaşadığımız hayatın üzerindeki bir gerçekliği gösterir. Bu yüzden rüyadan kaçış olmaz. Kesin ve katı gerçeği gösterir bazı rüyalar bireye. Ama bunu yaparken birey hiç de umurlarında olmayabilir...
Batı sanatına da konu olmuş olan Yusuf un rüya tabirlerinden bir tanesini hatırlayalım. Yusuf beraberinde hapiste olan iki kişiden birine yarın asılacağını ve ölü kafasını kuşların didikleyeceğini söyler. Bu söylenen kişi açısından korkunç birşey değil mi? Rüya için sadece bir görüntüden ibarettir bu gerçek...Kesin gerçektir ama bireyin hayatı açısından önemsizdir... Bu enteresan değil mi?