Freud ve Psikoanaliz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Freud ve Psikoanaliz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2011-02-27

Hoşgeldin Şeriat!

Ben Kur an da Şeriat diye birşey olduğuna inanmıyorum. Kur an ın yüksek seviyesini anlayamayacak kadar barbar halkların Kur an ı kendi seviyelerine indirdiklerini düşünüyorum. İlerde bu mutlaka belli olacak. Bugün kendini islam ile özdeşleştiren hiçbir ülke gerçekten bağımsız değildir, hanedanlar halkı sömürmektedir ve kendileri de Batı nın sömürgeleridir. Yalan mı? Herkes biliyor. Bizde bu yolda emin adımlarla ilerliyoruz. Erdoğan lara sorsunlar, 'Kaddafi gibi bu ülkeyi 40 yıl yönetmek ister misiniz?' diye.
'E Allah ın izniyle'  derler herhalde.
 Maalesef AKP devrinde Türkiye nin içişleri bakanı olan zat da giderek kendi kendine güldüren arap ülkeleri gibi tamamen gerçek dışı naralar atmaya başladı: Türkiye de A.B.D. den daha çok özgürlük varmış. Yolsuzluğu mu acaba özgürlük olarak adlediyor diye insan kendi kendine soruyor. Evet, hiçbir hukuk ülkesinde olmayan 'özgürlükler' var burda bireyin aleyhine... Kendisi acaba bir Batı ülkesinde içişleri bakanı olabilir miydi?
Bugünkü HDN de  'Bill for islamic production support approved.' diye bir haber ver. Lütfen okuyun ve şaşırın. (Aşağıda hem linkini, hem de haberin kendisini verdim.)
Şimdi  bu  'halal' cılar var ya, üç kuruş para için yapmayacakları şey olmayan küçük burjuvalar, dini kullanarak kendi beceriksizliklerine bir son bulmaya çalışıyorlar... Mesela kadın ve erkeklere hizmet veren turizm firmaları desteklenmeyecekmiş. Zihniyete bakar mısın? Bunun inanın bana İslam ile bir ilgisi yok. Barbarlığın, korkaklığın, ilkelliğin apaçık belgesidir böyle birşey.
Gerçekten dışardan dindar gözüken, ama aslında dinci olan erkeklerin çoğu  her konuda rekabetten tırsan, 'bir beleş bulsak da bundan faydalansak'  şeklinde düşünen, kendi çıkarları için her türlü yasağı çiğnemeye hazır olan, açgözlü ve saldırgan, psikolojik olarak  negativ manada dişi erkeklerdir. Herkes için geçerli kuralları sevmezler, askeriyeye  'gıcık' olmaları hiçbir zaman gerçek bir disiplin altına girmeyi kabul edememelerindendir. Zaten girseler o disipline, geri kalırlardı... Gerçekten asker disiplini onların dünyası için bir kabustur. Herkes için eşit kuralları sevmezler, hep kendilerine özel kanunlar, yasalar, ilişkiler bulmaya çalışırlar. Çünkü gerçek manada rekabetten çok korkarlar. 'İmajiner anne' onları hep  'kayırmalıdır.' Hatta din ile olan ilişkileri de bu açıdan incelenmelidir.
Kadınların kapalı olmalarını istemeleri dinden dolayı değil, kendilerinin rekabetle başedememelerinden dolayıdır. Bu yüzden statükocu, totaliter sistemleri severler. Kadında, hiçbir zaman tam olarak yenemedikleri Ödipus kompleksinin  etkisi ile, anneyi arzularlar ve kadını insan, birey, hele, hele rakip olarak asla görmek istemezler... Aslında bilincin alt katmanlarında ensesti psişik olarak yenememişlerdir. (Yani gündelik hayatta ensesti yenmiş olmaları bunu bilincin bütün katmanlarında yendikleri manasına gelmez. Bu yüzden mesela Akdeniz ve Ortadoğu ülkelerinde bu tipteki küfürler, yani ensesti çağrıştıran küfürler anal küfürlerden daha yaygındır. Kuzey ülkelerinde anal küfürler daha yaygındır mesela. Küfür bilincin sansürünün kalktığı bir an olduğu için bize bilinç hakkında ipuçları verir.)
Hayatta hep gayri meşru bir şekilde kayrılmayı beklerler, kural tanımazlar. İçlerinde yenilgiden çok korkarlar, bu yüzden 'kazanmaya' çok ihtiyaçları vardır psikolojik olarak, maalesef yine bu yüzden gayri meşruluğu göze alırlar. Halbuki yenilgi sanıldığı kadar kötü birşey değildir, bazen kazanmak için yenilmek gerekir.
Şans vardır, kabiliyet diye birşey vardır tabii, yani hayat bazılarına gerçekten ayrıcalıklı bir muamele yapabilir, ama bu kişinin kendi isteği ile olan birşey değildir.Ve bu gayri meşruluğa herkes için hodri meydan verecek şekilde olmaz.
...
CHP liderinin  'harami' lafına güldüm, gerçekten ben de hep 'Ali Baba ve 40 Haramiler' e benzetmişimdir politikacıların çoğunu...

http://www.hurriyetdailynews.com/n.php?msg=commentsaved&n=turkish-parliament-approves-bill-for-islamic-production-deal-2011-02-25

Ayrıca haberin tamamı:

Turkish Parliament approves bill for 
Islamic production deal 
UMUT ERDEM 
ANKARA - Hürriyet 
Friday, February 25, 2011 
Turkey’s Parliament this week approved a bill related to an international deal that promotes enterprises 
operating in accordance with Islamic principals and foresees solving some problems according to Islamic law. 
Parliament stipulated that the Constitution and other laws would still apply for the articles applied to the Islamic 
law. 
The Islamic Development Bank, or IsDB, a multilateral development financing institution, will transfer financial 
resources to companies in Turkey operating with “Islamic production” procedures, according to the Islamic 
Corporation for the Development of the Private Sector, or ICD, agreement signed in 1999 with IsDB member 
countries. 
Companies processing pork products, tourism facilities providing service for both women and men and alcohol 
companies will be excluded from this financial support. 
According to the bill, the institution has $1 billion in capital and Turkey will pay $11.8 million to join the 
agreement. 
The ICD provides financial and technical support to companies in Muslim countries, according to the agreement. 
The bill also implements a control system for companies to determine if they operate in parallel with Islamic 
production procedures. According to the 29th article of the agreement, the Saudi Arabia-based Islamic Law 
Committee will determine whether Turkish companies operate in accordance with Islamic Law. 
The committee will consist of three religious functionaries elected for three years. They will decide if the 
investments of companies are proper under shariah. 
The 55th article of the agreement specifies the arbitration of the Islamic Court of Justice to solve possible 
problems among member countries. 
The bill, which was first discussed in 2004 and postponed to a future date by strong opposition in Parliament, 
was taken once again to Parliament’s agenda and approved in April. 
© 2009 Hurriyet Daily News 
URL: www.hurriyetdailynews.com/n.php?n=turkish-parliament-approves-bill-for-islamic-production- 
deal-2011-02-25


p.s.
I have written in turkish, but not in english. So I must write, that I am shocked by these disgusting news from Turkey. But this was the USA agenda for Middle East after the Cold War...Remember the book of Huntington...Turkey back to the Middle East...

2011-02-21

Kadının Adı Yok_2011

'Kadının adı yok.'  kitabını ve romanın (bir roman denebilir miydi bilmiyorum) adını sevmemiştim. Ama Türkiye için ne kadar önemli imiş sonraki yıllarda anladım. Üstelik başlığı da gayet iyi seçilmiş, ben o zaman Türkiye yi tanımıyormuşum. Gazetelerde her gün katli haber verilen kadınların gerçekten ismi yok aslında. Bugün HDD bunu başlık yapmış. (Türkiye de kadına karşı işlenen şiddet suçlarının aşırı şekilde artmış olmasını)
Bu bizim teorilerimizle harika bir şekilde uyuşuyor. AKP iktidarı sadece politik bir olay değildir, toplumsal bir olaydır. Bu insanlar uzaydan buraya düşmedi bir göktaşı ile birlikte veya bir uzay aracı onları buraya bırakıp gitmedi. Di mi? Yoksa di mi?:-) NASA ya mı sorsak acaba.
Batılıların en sevdiği şey bir toplumun kendi içindeki ayrılıkları saptayıp, bunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktır. Ama bunu artık eleştiri olsun diye söylemiyorum, çünkü burdakilerin işbirlikçiliği daha derin çukurlarda fokurduyor. Batı kendi içinde herşeye rağmen daha tutarlı ve  'ahlaklı', çünkü kendince bir bloğun çıkarını savunuyor. Burdakiler ise bir tek kendilerini düşünüyorlar. Yine daha ilkel ve adiler.
Konumuz ama bu değildi, yanlışlıkla saptık buraya. Kadın meselesi öyle basit bir mesele değil.
Freud tek tanrılı dinlere geçişin insan psikolojisinde jenerasyonlar boyu süren değişikliklere yol açtığını savunuyordu.  'Savunuyordu'  kelimesi biraz fazla kuvvetli oldu burda, çünkü Freud klasik Batı biliminin dışında bir doktordu bence. Onun için zaten çok enteresan bir bilim adamı idi. Üstelik Batı bilimiyle  'konuşan',  'dialog' içerisinde olan bir bilim adamı idi. Ama klasik kavramlar ona hiç uymuyor... Onun birşeyi  'savunması' hiçbir zaman Newton un yer çekimini savunması gibi birşey değildi.
Tek tanrılı din egonun dağılımı açısından yeni bir konstellasyon getiriyordu tabii. Benlik tekrar güçlendirilmeye çalışılıyor ve yapılan herşeyin bir cezası veya ödülü olabileceği insanlara belletilmeye çalışılıyordu. Bu kolay birşey değildi, çünkü insanın bence bir hafızasının olması eminim çok uzun yıllar sürdü...Hafıza olmadan sorumluluk da olmaz.
Ben evrimsel olarak bizim şu anda  'Ben'  diye  tarif ettiğimiz entitenin çoook uzun yıllarda oluştuğunu düşünüyorum. Kadına karşı olan şiddettin özgürlüğünü kazanmamış erkekte evrimsel olduğunu düşünüyorum...
Şimdi denebilir ki, niye bazı toplumlarda kadına karşı daha çok şiddet var, bazılarında daha az, hatta hiç?
Kadına karşı şiddet erkeğin bağımsızlığı ile ilgili birşey. Erkek bağımsız olamadığında kadını öldürüyor... Orta doğu coğrafyasının erkek tipi negativ manada  dişi ve infantil. Freud un manasında enerji anormal şekilde hala kadının üzerinde... Anne-çocuk ilişkisi sorunlu. Özellikle anne erkek çocuk ilişkisi anormal boyutlarda ödipal ve bu şiddete sebebiyet veriyor.
Bunlar tabii blogluk değil, cilt cilt kitaplık konular. Ama cilt, cilt kitaplarda bir gün de yazılmıyor.

2011-02-11

den Tag anhalten wollen...

Selma Gürbüz, 1960?
Hola, mi amigos!

muss leider auf deutsch weitermachen. Es ist mir aus dem Herzen herausgesprungen:-) mit diesem Gruss, leider kann ich aber nicht genug Spanisch. Eigentlich wollte ich auf türkisch shreiben, aber es ist mir so wurscht...
Ich versuche nun etwas zu schreiben, bevor der Tag 11.Februar endet. Ich will, dass aus diesem Tag etwas bleibt...Will ich den Tag anhalten? Ist es eine anale Struktur in bezug auf Zeit festhalten zu wollen? :-)  Die Zeit zu halten ist unmöglich, aber trotzdem will ich nicht lassen...
O.k., o.k.shcnell! Was will ich dass es übrigbleibt?
Meine Katze war heute sehr lieb. Der Mond nimmt zu und ich glaube, sie wird langsam rollig...Gestern war sie schon ungewöhnlich nett, aber noch nicht so schmuselig wie heute...Morgen wird s schwierig sein
wahrscheinlich...Normalerweise ist sie überhaupt keine Schmusekatze. Es ist als ob sie  'bipolar disorder' erlebt...?! Aber sie ist lieb. Ich mag sie auch, wenn sie wild ist. Sie hat Charaktker. ('Personality goes a long way?' Pupl Ficiton?:-)))
Und ich muss schon wieder soziale Verantwortung zeigen in einem Land, wo die Leute so was nicht kennen. Heute habe ich wieder eine Katze gesehen, die dieses Mal mit Auge ein Problem gehabt hat. Es war nicht so schlimm und traumatisch wie letztes Mal, aber es nervt mich, es stimmt mich traurig.
Hier gibt es viele Katzen, wirklich überall. Nicht dass alle krank waeren...Und es gibt viele Menschen, die freiwillig um sie kümmern, aber es reicht nicht.

2011-01-19

Annoyed again

How sick and tired I am, to read that Freud was a pan-sexualist. No, he was certainly not!!!!! Otherwise he wouldn t spend his precious years by working hard for his great books...And  'Libido'  doesn t mean  'sexual energy' in the vocabulary of Freud. He has tried to show that human beings can be described in a completely new way other than of  christian conservative sprit and the enlightenment sprit...Not that these great traditions were wrong...The issue is not being wrong or right, the issue is to have a genius or not...And he had a genius mind...He was certainly affected by these traditions but he has also observed on his patients the hypocrisy of the society... And it is just a description nothing more, not sth. essential...
Don t panic!:-))

2011-01-02

Ein Buch:Haben_Oder_Sein

Das ist ein sehr bekanntes Buch, ich weiss. Wir waren alle mal Anfaenger. Das Buch hatte mir eine Freundin geschenkt gehabt, glaube ich. Ich weiss nicht mehr genau...Oder ich habe es einfach in dem Zimmer gefunden, wo ich damals gewohnt habe und habe angefangen zu lesen...? Das Buch ist sicher ein Teil meines Lebens. Es war das erste Buch, das ich von Erich Fromm gelesen habe...
Heute, beim Aufraeumen wieder, habe einen alten Umschlag gefunden aus meiner Studiumzeit. Aus Tübingen. Ich war überrascht, habe am Anfang nicht einmal verstanden, worum es handelt. Und dass dieses Müllstück so lange überlebt hat, war auch erstaunlich. Irgendwelche Broschüre von der Erich Fromm Gesellschaft sollten drinnen sein...So lange her schon...
Was mir von Erich Fromm immer wieder in letzter Zeit einfaellt, ist die Theorie von den Phasen des Kapitalismus... Erste Phase des Kapitalismus und Sex; zweite Phase des Kapitalismus und Sex...In der ersten Phase des K. war alles auf  langfristig eingestellt. Enthaltsamkeit war eine Tugend. Die Schichten, die Geld gehabt haben, haben auch Produkte gekauft, die langlebig waren...Und das war damals eine Selbsverstaendlichkeit... Die Medien waren in einem erzieherischen Ton und nicht aufputschend so wie heute...
In der zweiten Phase des Kapitalismus war schon alles anders... Kapitalismus hat die Triebe entdeckt gehabt und wollte sie für sich selber benützen...EAT, PAY,WORK  war die Devise...Das heisst; die Medien waren nur Aufputscher für mehr Konsum...Und es sollte alles kurzlebig sein, sowie die Produkte, die wir kaufen...Keine besondere Qualitaet, besteht nur noch in der  Garantiezeit, wenn überhaupt. Schnell zum Wegzuschmeissen und ein Neues kaufen...Das neue Produkt ist meistens auch nicht viel besser aber für die kurzlebige Konsumzeit essentiell...Und so geht es weiter...
Diese Gedankenreste sind nicht aus dem obigen Buch, aber im Nachhinein kommt mir vor, dass das Gleichgewicht zwischen Haben und Sein schon laengst ein Problem war...

2010-12-01

Habermas

Habermas, yukaridaki linkten de okuyabileceğiniz gibi tanınmış Alman filozofu. 'Kamusal alan' Habermas ın kendine özgü bir konsepti falan değil, hatta felsefesinin o kadar da önemli bir kavramı değil aslında. Niye bu ülkede bu kavramla öne çıkmış gözüküyor anlamış değilim. 'Strukturwandel der Öffentlichkeit'  1962 de çıkmış, nerdeyse klasik olmuş, ama Habermas ın doçentlik tezi olarak yazdığı bir eser. Asıl önemli eseri 1981 yılında çıkan 'Theorie des kommunikativen Handelns'.
Habermas maalesef hala Frankfurt Okulu nun ve Kritik Teori nin, biz ona Eleştirel Kuram diyelim, son temsilcisi olarak geçiyor amatör felsefeciler için yazılmış bazı açıklayıcı metinlerde...Felsefe ile ciddi anlamda uğraşan insanlar bilirlerki, Alman Idealizmi 2.Dünya Savaşı nın katliamlarından sonra ciddi anlamda krizdeydi ve bence kendi kendisini lav etmesi gerekiyordu, ama o zaman da Marx ın eline düşmekten korktukları için bir çıkış yolu arıyorlardı. Alman kimliği aslında yahudi entellektüeller tarafından nerdeyse zor durumda bırakılmıştı. Marx ın dini eleştirisi, Modernite, hiçbir zaman haz etmedikleri Fransız olan (ve nerdeyse sadece bu yüzden sevimsiz olan:-) Fransız İhtilali hep üstlerine gelmiş, onlar ise bütün bunlardan nasıl kurtulacaklarını düşünmek zorunda kalmışlardı. Almanların bence en severek yaşadıkları toplu hareket Martin Luther in protestanlık hareketi idi. Yahudiler dini hiristiyan kimlikle problem çıkartan bir yapıda idiler birçokları için. Biliyorum 2.Dünya Savaşı nda birçok iyi manada hiristiyan yahudi katliamlarına karşı çıktı ama onları da kamplara attılar. Büyük çoğunluk ise onları yıkıma ve ateşe yönelten önder Hitler in peşinden gitti. Çünkü çoğu, aynen burdaki bir kısım küçük burjuva gibi, zafere susamış ve kimlik krizi yaşayan kitleler idi.
Şimdi bütün bunları niye yazdım? Habermas gerçek manada Eleştirel Kuram ın ve Frankfurt Okulu nun temsilcisi değildir... Çünkü bu hareketlerin özünden uzaktı kendisi. Bu hareketleri tekrar Kant ın iyimserliği ile sulandırmak istedi ve buna  'Öffentlichkeit ın  çok ihtiyacı vardı. Almancayı iyi bilen bir insan Habermas ın stil farkı ile Adorno ve Horkheimer in stil farkını hemen hisseder...Nietzsche bile bence bu iki harekete Habermas tan daha yakındır...:-)))
Habermas sivri, patlayıcı içerikleri yuvarlayan biri olarak büyük beğeni topladı, çünkü Freud un, Marx ın köşeli kuramları birçok kişiyi bu düşünürlerden uzak tutuyordu...Neyse, şimdi konu bu değil. Türkiye de birdenbire bu başörtüsü meselesi tartışmalarında   'kamusal alanın ideolojik tanımı'  gibi bir kavram sarfedildi. Hahahaha!!!!
Bu ülkenin bir tarihi var, burası Fransa değil, 25 yılda ikinci kahveyi yapamadılar benim oturduğum yerde, ki Istanbul un ortasında yaşıyorum...Bu ülkenin bir tarihi var, akşam ezanından sonra sokağa çıkmak diye bir kavramı vardı ki  bu kültürün, ki hala onun kalıntıları yaşıyor...Sokakta köpekten başka dolaşan yok belli bir saatten sonra, onlar mı kamusal alanın sahipleri acaba, politik devrim yapacak olan  'cafe' lerde toplanıp... Hahahaha!!! Bu toplum senelerce Selamlık ve Harem olarak yaşamadı mı? Toplum hala bunun izleri ile dolu değil mi? Herkesin başı kapalıydı bundan 300, 400 yıl evvel...Devrim olmasa şimdi parayla etrafta dolaştırılan politik çarşaflı ve türbanlı kadınlar da o zamanki gibi evlerinde oturuyor olacaklardı...
Ayrıca Anadolu da köpeklere de tecavüz edildiğini okuyoruz gazetelerden (HDN, tarihi ekleyeceğim), köpeklere tecavüz edilen bir yerde kadınları kapatmazsın da, ne yaparsın? Hahaha... Özgürlükmüş!!!!
Cinsel kontrol mekanizmaları gelişmemiş bir toplumun içgüdüsel bir korunma ihtiyacı olur...Ama bu ihtiyaç 'Allahın emri' diye pazarlanıp, bunun üzerinden kendi cebinin çıkarlarını devletin çıkarlarını gözardı ederek kullananlar varsa, bunun ismi özgürlük olmaz. 'Kamusal alan' ı padişahın emirlerinden ibaret gören bir toplumun mirasçısıyız... Bunu unutmayın... Ayrıca kadın orda hiç olmasa daha iyi eskilere göre...
Türkiye deki durumun Habermas ile bir ilgisi yok, ama buraya ayrıca Habermas ın günümüzdeki liboş politikaları eleştiren bir röpartajını ekleyeceğim.

2010-08-26

UBW

'Wir haben aus der Psychoanalyse erfahren, das Wesen des Prozesses der Verdraengung bestehe nicht darin, eine den Trieb repraesentierende Vorstellung  aufzuheben, zu vernichten, sondern sie vom Bewusstwerden abzuhalten. (....)...Das UBW hat den weiteren Umfang;das Verdraengte ist ein Teil des UBW.'

2010-08-07

Zitat_Freud

'Nur  dass man leider selten unparteiisch ist, wo es sich um die letzten Dinge, die grossen Probleme der Wissenschaft und des Lebens handelt. Ich glaube, ein jeder wird da innerlich tief begründeten Vorlieben beherrscht, denen er mit seiner Spekulation unwissentlich in die Haende arbeitet.'

JdL, S 245 in 'Das Ich und das Es', Psychologie Fischer

1914 Zur Einführung des Narzissmus_Sigmund Freud

Yukarıda ismini verdiğim yazı ile ilgili bir link vermeyeceğim.Çünkü dolaştığım linklerin hiçbirini beğenmedim...Hatta bir tanesi hemen kredi kartı numaramı istedi...Internette yakında sanırım zor bir yer olacak. Aşağıdaki doğaçlama blogun anlaşılabilmesi için yukarıda ismini verdiğim yazının okunması lazım...
Freud un bence kısa ama önemli yazılarından...

Freud un meşhur sofası

2010-08-06

Bubi ve annem II

'Bubi' is a contemporary turkish artist and  'annem'  means in turkish 'my mother'. What do they have in common? As i have spent my years with studying Freud, i can see many similarities between my mother and Bubi.
They both like to collect old things...Things, which means nothing to normal people. I mean old newspaper remains, or old cloth remains, which I would throw away with a great pleasure...With a great, almost libidinous,pleasure!
But they have also a libidinous pleasure to keep things by themselves and not to throw them away...Crazy!?
I want to add that the word 'prison' and the word
'cage'  have some similarities in the language of psa.
They both  defend themselves with similar arguments... They can t see a familiar trace or a vestige of life by new things...This is the problem!!! They live in a world of their own and they don t like to introduce new things inside...As they are 'new', they are already 'evil'. They live with a great pleasure in the past. They prefer to live in the past. If  there would be a formula for their behavior to defend themselves, it would sound like this:

'I know the old things, but  I don t know the new things...'

There is a great emphasis on the 'I'... As a part of perverted narcissism. Actually they want to love other persons or other things than themselves, but there is a break or a problem by this job, so the energy comes back  stronger than before to the 'I' and it builds  the prison of 'I'... Or the safe tower of  'I'...They build some safe places to hide in...And try to get, to bring  a  'Ordnung' , an order? to life...

I have read an interview with the artist. He says he loves  the 'yaşanmışlık' of the old things...How to translate it?

2010-08-03

Bugün, Bubi ve annem

Bugün 3 Ağustos 2010. Öğle ezanı okunuyor. Güneşin en yukarıda olduğu an bir günde...
Aslında sabahtan bu yana çalışıp, şimdi çalışmayı bırakmak lazım...Bunları yazmayacaktım ama ezan aynı zamanda dikkatimi dağıtıyor, konsantrasyonumu bozuyor...
Dün yoga ile ilgili şeyler okudum. Enteresandı...Her gün yazmıyorum, ama aslında her gün yazmak daha iyi...Yazacak birşey olmasa bile her gün yazmak daha iyi...Çünkü yazının zihni temizleme foksiyonu var bence...Temizlenmeyen zihin çalışamıyor bir süre sonra...
Sonra bilincin gerçekten çok ilginç halleri var...Bilinç gerçekten halden hale girebilen birşey...
Arada neler okudum?
Arthur Köstler in hayatını okudum. Çok ilginçti. Fazla okuyup, az yazıyorum...Tam da düşündüğüm şeylerle ilgili idi kısmen...O da intihar edenlerden hayatının sonunda...Ben intiharı doğru bulmuyorum, ama bu demek değil ki, bilinç insanı sessizce oraya götürmesin...Götürmemesi lazım...
Ama bilemezsin ki...Ötenazi ye karşıyım, organ nakline de!!!! Vucüt bir bütündür, modern recycling maddesi değil!!!!!! Eski Mısır da bile kölelerin vucüduna daha fazla saygı vardı şimdikinden...
Bunları yazmayacaktım aslında...Ama işte yine ben bilincimi değil, bilinç beni yönlendirdi...Ama karşı değilim buna...Hakimiyet duygusundan nefret eder oldum...
Bubi bir sanatçı. Eserleri aklıma nedense Freud u, Alzheimer i ve annemi getiriyor...Ama onları güzel buluyorum...Bunun da buraya yazılması lazımdı...

2010-07-26

Totem_und_Tabu_1913

Yine Wikipedi den

Totem und Tabu mit dem Untertitel: Einige Übereinstimmungen im Seelenleben der Wilden und der Neurotiker ist ein Buch Sigmund Freuds aus dem Jahr 1913. Es besteht aus vier Aufsätzen, die in den Jahren 1912 und 1913 zuerst in der Zeitschrift Imago erschienen.

Feuerbach_1804_1872 und Freud



Ludwig Feuerbach 27 Temmuz 1804 te Bavyera da doğmuş. Onun da şimdiden doğumgününü kutluyoruz:-) Bugün 26 Temmuz 2010. Bir 19.yüzyıl filozofu, bence felsefe de, özellikle Batı felsefesinde en ilgi çekici yüzyıllardan biri.

Wikipedi deki Almanca sayfayı ben o kadar beğenmedim, çok etraflı ama bazı kısa ve öz verilmesi gereken şeyleri atlıyor sanki...
Bir kere Feuerbach çok keskin bir gözlemci idi. Çok keskin bir psikolojik gözlemci. Freud u bu yönü ile etkilediği açık.
Olay din var mı, yok mu değil. Bu gerçekten çok aptalca ve basit bir soru olur böyle yüksek seviyedeki düşünürler için. Herkesin herşeyi anlaması şart değil. Feuerbach ın din eleştirisi dine en büyük katkılardan biridir aslında...Aptal ve egoistleri dinden ayıklamak o kadar kolay birşey değil...Din kitlelere hitap eden birşey olduğu için, içinde cahillik çok oluyor tabii, bu nerdeyse kaçınılmaz birşey...Ama yine de toplumsal eğitim seviyesinin yükseltilmesiyle bir toplumun ilerlemesi arasında bir ilişki var.

2010-07-19

On_the_Origin_of_Species_1859

Klasik olmuş kitapları çok severim. Freud u anlamak için bence bu kitabın da okunması lazım...

Lamarckismus


Lamarckismus ist die Theorie, dass Organismen Eigenschaften an ihre Nachkommen vererben können, die sie während ihres Lebens erworben haben. Sie ist nach dem französischen Biologen Jean-Baptiste de Lamarck benannt, der im 19. Jahrhundert eine der ersten Evolutionstheorien entwickelte. Anders als vielfach dargestellt ist die Vererbung erworbener Eigenschaften nur ein Teilaspekt von Lamarcks ursprünglicher Theorie; der Terminus Lamarckismus bezeichnet daher heute in der Regel nicht Lamarcks Theorie als Ganzes.

Lamarck_1744_1829

Lamarck 18.yüzyıl bilim adamı. Freud u ne kadar etkilediğini anlamak kolay bir iş değil, ama Freud un evrim kuramlarından genel olarak etkilendiği kesin. Darwin ve Lamarck bu konuda iki büyük isim.

Evolutionstheorie [Bearbeiten]
Um das Jahr 1800 entwickelte Lamarck eine Theorie der Arttransformation, der Veränderlichkeit der Arten. Die Denkwege, die ihn dazu führten, sind nicht bekannt, als wichtige Punkte werden folgende diskutiert: Seine Erkenntnisse als Systematiker, dass sich die Klassen linear nach ihrer Komplexität reihen lassen; sein Wechsel von einer vitalistischen zu einer mechanistischen Physiologie; sich daraus ergebend die Möglichkeit der Urzeugung sowie eine epigenetische Sichtweise der Ontogenie; sein Projekt der Physique terrestre, innerhalb der die Transformation die Erklärung für die Vielfalt der Lebewesen bildete. Ein weiterer Ausgangspunkt war möglicherweise die in den 1790er Jahren in Paris geführte Diskussion, ob Arten aussterben können. Die Veränderlichkeit der Arten war für Lamarck eine Möglichkeit, das von ihm abgelehnte Aussterben und die Fossilfunde in Übereinstimmung zu bringen.

Lamarcks Theorie zufolge entstehen die einfachsten Organismen durch Urzeugung. Urzeugung findet auch in der Gegenwart noch statt. Diese Organismen entwickeln sich zu immer komplexeren Formen, wobei der Entwicklung ein Richtungssinn innewohnt: vom Einfachen zum Komplexen. Pflanzen und Tiere haben sich demzufolge unabhängig voneinander entwickelt. Diese Theorie ist auch eine reine Transformationstheorie, sie beinhaltet im Gegensatz zu Darwins Theorie keine gemeinsame Abstammung aller Arten. Die einzelnen Tierklassen sind unabhängig voneinander entstanden. Die Klassen haben gleichartige Vorfahren, die durch die Urzeugung entstandenen Formen, aber keine gemeinsamen Vorfahren. Ihre jeweilige Höherentwicklung verläuft demnach parallel und unabhängig voneinander. Die Höherentwicklung erfolgt aufgrund eines im Organismus angelegten und determinierten Prozess. Lamarcks Evolution ist also gerichtet, wenn auch nicht von einem vorbestimmten Ziel aus.

Die Vielfalt der Arten und die Abweichungen von der reinen Stufenfolge erklärte Lamarck mit einem zweiten Mechanismus, der als Nebenprinzip zur Höherentwicklung fungiert: veränderte Umweltbedingungen veranlassen die Tiere zu veränderten „Gewohnheiten“ (habitudes), die zu verändertem Gebrauch von Organen führt. Der veränderte Gebrauch führt zu Modifikationen des Organs, die auf die Nachkommen vererbt werden. Dieses Nebenprinzip wurde nicht von Lamarck entwickelt, die Vererbung erworbener Eigenschaften war im 18. und auch noch 19. Jahrhundert weithin anerkannt. Alleine dieser Teil von Lamarcks Evolutionstheorie, die Vererbung erworbener Eigenschaften wurde in späterer Folge als Lamarckismus bezeichnet.

2010-06-10

Günlük ve gündem

Uri Avinery nin 'Mavi Marmara' ya yapılan saldırıyı da konu alan bir yazısını facebook a koydum. Aslında facebook dan pek hazetmiyorum ve uzun süre direndim ama şu anda alternativ bir sayfa ile uğraşacak vaktim yok.
Mavi Marmara saldırısı hala gündemde. Birleşmiş Milletler İsrail i usulden bi kınadıktan sonra, İran a ciddi baskılar getirdi.
Şimdi kim kazandı sizce? İpler kimin elinde sizce? Birleşmiş Milletler niye kuruldu ve ne zaman kuruldu, bütçesine en büyük katkıyı kim sağlıyor? Bunlara bi bakın lütfen.
Türk tarafında 9 kişi öldü, büyük paralarla ifade edilen ticari anlaşmalar sözkonusu oldu ve Türkiye aslında tam olarak cevap veremedi yapılan haksız ve ölçüsüz saldırılara. Çünkü aslında Türkiye ne yapsa, biraz da kendi kendine zarar vermek zorunda.
En başından İran gibi bir ülke değildi ki Türkiye...(yine parantez, ama bunu söylemek istiyorum, BM deki 'Hayır' cevabı doğru idi. Başka her türlü cevap rezillik olurdu, bunca şeyden sonra. Ama tabii iyi mi oldu, onu bilemiyorum. Onu zaman gösterecek.)
Bence Mavi Marmara olayı gereksizdi. Bazılarının adrenaline ihtiyacı vardı muhtemelen, onu buldular şimdi. Aynı gün İskenderun da ölen askerler gerçekten şehit oldu bence, ama evinin TGRT, atv, Kanal 7, Samanyolu, Ülke TV ekranını terkedip, ciddi şekilde planlanmamış, sonu belirsiz bir maceraya atılmak için yola düşenler acaba gerçekten şehit oldu mu? Bu şehit olma olayı çok abartılıyor ve bu da asıl manasını kaybetmek üzere. Bu çok özel durumlar için geçerli bir mertebe iken, kitle propaganda aracına dönüştürülürse, yaşamdan istediğini alamamış olanlar kendi kendilerine şanlı bir ölüm düşleyebilirler. Bir de şehitlik insana verilen birşeydir, kendisinin kafaya takıp, hastaca takip ettiği bir amaç olamaz herhalde... Eğer insanoğlu Tanrı nın sonsuz iradesini kabul ediyorsa, kalkıp o küçük aklı ile Tanrı yı manipule etmeye kalkışamaz herhalde di mi? Ama bunu yaptıklarının farkında bile değiller.
İnanılmaz bir cahillik var her konuda olduğu gibi bu konuda da.
Sonra bizim imam dünyaya Musa nın 10 emrini öğretmeye çalışıyor. Tekrar imam olabilir eğer gerçekten din alanında çalışmak istiyorsa, geldiği yer başka bir makamdır. Sen Musa mısın, kardeşim? (bu arada Kılıçoğlu nun 8. ve 9. emri hatırlatması çok iyi oldu.:-))
İsrail tabii ki haksız yere öldürüyor, bunu tartışmaya bile gerek yok. Zaten İsrail in Musa ile bir ilgisi yok, Amerika ve İngiltere ile bir ilgisi var. Modern öncesi bir zihniyetle hayata yaklaştıkları için, tam olarak analiz de edemiyorlar olayları. Laik düşünebilmek psikolojik olarak daha komplike bir insan sistemini gerektirir. Laik düşünce şekli teolojik dünya görüşlerine göre üstündür.
'Allah herşeyden üstündür, ben de Allah a inanırsam, (ki bu gerçek bir inanma, teslim olma değil tabii ki), ben de sizden üstün olurum.' zihniyeti kendi kendini Allah eş koşmak, yani islami anlamda en büyük günahlardan birini işlemektir.
Avrupa da laikliği geliştirenlerin çoğu dindar insanlardı. Ayrıca Aydınlanma yı geliştirenlerin çoğu da. Türkiye deki inanılmaz derecede yüzeysel felsefi kırıntılar ile atıp, tutanlar din gerçeğini yeterince analiz edebiliyorlar mı acaba? İlhan Selçuk mesela maalesef bazı konularda Türkiye deki o çabuk kestirip, atanlardan oluyor bazen. Olay o kadar basit değil.
Kant atheist değildi mesela, gerçi bu da bir ölçü değil tam olarak ama, Freud alenen atheist idi. Ama din konusunda çok enteresan şeyler söyledi.
Freud filozof olarak değil, psikolog olarak görülüyor bazılarınca. Ama zaten onu filozof olarak görsek bile 18.yüzyıl değil, 19. ve 20.yüzyıla onu katmamız gerekir. Freud Aydınlanma Sonrası filozofu olarak daha ilginç bence.
Aydınlanma nın en klasik yüzyılına bakarsak, Aydınlanma nın din savaşlarından kurtulmak ve bu konuda boşuna harcanan psikolojik enerjileri daha pozitif bir temele kazandırmayı istediğini görebiliriz. Aydınlanma din karşıtı bir söylem değildi ki en başından, burdaki bazı insanlar bunu böyle imiş gibi göstermeye çalışıyor...Pozitivizmin kurucusu Auguste Comte bile ciddi şekilde katolik bir aileden geliyordu. Toplum konusundaki görüşleri başka katoliklerle aynı olmayabilir ama bireyselleşme ve farklılaşma sürecinde bu doğaldir...

2010-06-05

Midian_Medyen_Madyan


Midian

....'im Lande Midian (zwischen Palaestina und der Westküste von Arabien)
...Ernst Sellin?

'Gesichert scheint, dass der aus Aegypten zurückgekehrte Stamm sich spaeter mit anderen Verwandten vereinigte, die im Lande
Midian (zwischen Palaestina und der Westküste von Arabien) wohnten und dort die Verehrung eines auf dem Berge Sinai hausenden Vulkangottes angenommen hatten.'
S 188
Bernstein, Freud und das Vermaechtnis des Moses

Aus Wikipedia:

'Mose floh nach seinem Mord an einem ägyptischen Sklaventreiber nach Midian, heiratete dort Zippora,....'

Koran, 28:22
28:23

Hyksoszeiten

Hyksoszeiten

...seit Hyksoszeiten....

in einem Brief von Freud

2010-06-01

Günlük 2

Özel günlük olarak Freud un son eseri hakkında bir kitap okuyorum. Richard Berstein 1998 de yayınlamış kitabı, ama Almanca tercümesi 2003 yılında çıkmış sanırım. Çok yorgunum, bir ara tekrar bakarım. Freud un son kitabı 'Der Mann Moses und die monotheistische Religion' ('Adam Musa ve tektanrılı din') hakkında 'Freud and the legacy of Moses' diye Cambridge Press tarafından yayınlanmış bir kitap. Bu arada, yorgunum diyorum ya, gerçekten yorgunum, aklıma Davutoğlu nun Birleşmiş Milletler deki konuşmasının son cümlelerinden biri geldi...'Ben İbrahim geleneğindeki dinlere inanırım, bir insanı öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibidir benim için.' diyor...Hıııı. E o zaman yanlış yerdesiniz biz sizi politikadan alalım! Politika dini, insani ideallerin yönettiği bir alan değildir. Cümle doğru, yani içerik olarak güzel, etkileyici de, iyi de, sorun bu değil. Bir din savaşı yok ortada, siz kendi basit dünya skriptinizden dolayı durumu bu şekilde algılıyorsunuz...Politika savaşı önleme sanatıdır, tamamen bir fiyasko halindesiniz. Bu durumda bile Türkiye somut adım atamıyor, Birleşmiş Milletler de edebi konuşmalar yapıyor....Hııııı...E pekiiii. Saf lafı ne kadar doğru bu bağlamda bu arkadaş için bir kere daha görüldü sanırım...Devlet olarak Türkiye bir hiç, kimse takmıyor...İsrail senelerdir kınanıyor, onlar buna alışıklar ve hiç umurlarında değil...Size de meydan okuyorlar.
Bütün bunlar uyku ma değer miydi acaba? Freud ama ilginç, Freud ve onun kitabı gerçekten ilginç....