Travel veya Evliya Celebi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Travel veya Evliya Celebi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2010-01-07

Sumatra


Dünyanın en büyük adalarından biri. Endenozya ya ait ada. 473.000 km2.

İbni Battuta_1304-1369

14.Yüzyılda yaşamış Arap gezgin. Tabii bu arap gezgini ne Araplar, ne de Türkler üzerinden tanıyoruz. Ben şahsen yine Batı üzerinden tanıyorum...

2008-01-11

Her şey dahil 10 Euroya Türkiye_Hıncal Uluç

Bu aralar her zamanki kadar gazete okuyamıyorum. Hıncal Uluç un yazısını tesadüfen gördüm, yukarıda linkini veriyorum. Bu konu benim işim olmasa da, içim yanıyor...

Türkiye güzel iken yer yer çirkinleştirilmiş bir ülke. Millet vasat veya vasat altı ülkesini allayıp, pullayıp satıyor, gül gibi yaşıyor, biz gül gibi ülkeyi sömürüyoruz ve sömürtüyoruz. Yine biraz argo yazdım ama olayın özeti bu. Bunun sınırları düşündüğünüzden daha ileri gitmiş durumda...
Bir Türkiye ye, akdenize ait nimetleri bilmiyoruz. Türkiye yi küçümseme hastalığı var bir çok Türk te. Bunun tam tersi de yanlış olur ama elindeki nimetlerin değerini bilmeyenden o nimetleri alırlar...
Başka yerlerde insanlar sizden daha zor şartlarda daha uygar şartlar yaratıyorlarsa, gelip elinizdekileri alırlar... Bu ne kadar acı birşey biliyor musunuz?
Kış bizde yanlış algılanıyor, rahata çok alışmışız. Başka kültürlerin ne kadar zor şartlarda yaşadıklarını anlamak istemiyoruz. Antalya da mesela herşey yaz üzerine inşa edilmiş, halbuki Antalya nın kışı bazı başka ülkelerin baharı gibi... Çay bahçeleri aynen gecekondu anlayışımız gibi 'o an, o saat' için yapılmış kısmen... Halbuki uyduruk derme çatma şeyler yapacağına doğru düzgün camdan birşeyler yap, yaz kış kullanılsın... Kapalı, kış kültürümüz yok, panik oluyor insanlar hava 20 derece olmayınca...
İç turizme devamlı açık olmalı Antalya. Sonra öğrenci kenti yapılabilirdi Antalya. Üniversiteyi ben küçük gördüm. Zaten eğitimle aramız hiçbir zaman iyi olmadı... Ancak hızlı bir şekilde 'böyük paralar' peşinde koşan küçük zihniyetlerin esiri olduk. Bu yazı beni neden böyle vurdu ? Çünkü daha yeni bir kış turizm merkezinden geliyorum ve turizmin de öteki herşey gibi bir görgü, kültür işi olduğunu görüyorum. İçim yanıyor ama elden gelen birşey yok...
***
Mesela 4 yıldızlı bir otelde limon istiyorsun, sana soruyorlar limon mu, yoksa limon suyu mu diye ? Anlamıyorsun; 'Farketmez' diyorsun hıyar gibi. Tabii ne geliyor, limon suyu taklidi birşey...Çünkü limon pahalı, o coğrafyanın bitkisi değil. Akdenizden gelen bir insan bu kadar ekonomik düşünemiyor işte... Limon benim çocukluğumda hiç değerli birşey değildi ve kalitesi şimdi piyasada olan limonlardan daha iyi idi. Bazen limon görüyorum, limon ile alakası yok ve pahalı...
Hazır 'hıyar' demişken, bu en sevdiğim sebzeyi geçmeyelim övmeden...
Türk kahvaltısı Batı için pahalı, ekzotik şeylerden oluşuyor, onun için yurtdışında her yerde bulamazsınız ve ama yine de ısrarla kıymetini bilmiyoruz. İçim yanıyor...
Zeytin konusunda hikayeler biriktirdim... Zeytin yiyenleri kötü, kara renkli insanlar olarak gören insanlarla karşılaştım... Olacak şey mi? Böyle siyah ve acı birşey yemenin 'barbarca' olduğunu 'düşünenler' ile karşılaştım...Halbuki saftorikleri muhtemelen birileri geçmişte kandırmış. Aynen 'Kahve müslüman içkisidir, içmeyin, renginiz solar'' dedikleri gibi... Ne saflık Allahım!
Sonra birgün birisi kursta soruyor. Üstelik tatlı, hoş, Türkiye ye veya bana karşı düşmanlık beslemediğini bildiğim birisi.
'Siz Türkler kahvaltıda zeytin yiyormuşsunuz, doğru mu?' Bunu nasıl soruyor biliyor musunuz, 'Yok estağfirullah' diyeceğimden emin olarak ve sanki kahvaltıda insan eti yiyormuşuz gibi bir çehre ile... Ne diyeceğimi şaşırdım. 'Yeriz tabii niye yemeyelim ? Siz de bulsanız, siz de yerdiniz.' demedim herhalde ama şaşırdığımı hatırlıyorum. Üstelik bunu soran bir Akdenizli idi bir Orta Avrupalı da değil.
Daha böyle çok hikaye var... Bunları Avrupalıların nasıl herşeyi kültür politikaları ile 'halletmeye' çalıştıklarının bir göstergesidir diye yazıyorum...
Kendisinde yetişmeyen şeyi kötülüyor ve bilinçte ona kötü bir yer edindirmeye çalışıyor ki, kendi parası dışarı gitmesin... Dışarıdaki para ona gelsin. Bu oluyor da üstelik.

2008-01-01

Alpler Lech ve Piz Buin


View Larger Map

Evet bu konu hakkinda birsey yazamadan yine günler geçti. Her düşünülen şeyi yazmaya maalesef vakit olmuyor. Bunun üstüne bir de yeni yaşananlar ve öğrenilenler geliyor, mecburen birşeyler atlanıyor veya unutuluyor.
Lech am Arlberg Alplerde bir köy. Ama şık ve pahalı bir köy. Kış sporunun en tanınmış adreslerinden biri Avusturya da ve dünyada. Köy 1450 m yükseklikte iki dağ arasında kalan dar ve kısa bir vadi üzerinde kurulmuş.
Hollanda Kraliçesi Beatrix in burada tatil yaptığı söyleniyor. Bu herhalde öteki Hollandalıları da etkilemiş olacak ki Lech te sıklıkla hollandaca duyuluyor. Tabii başka diller de duyuluyor; İngilizce, Rusça, Polonyaca...vs. Ama benim oraya ilk vardığımda tesadüfen ilk duyduğum dil Türkçe idi. Komik geldi.
Gidin, gezin diye anlatmıyorum bazı şeyleri, düşünün anlayın diye açıkcası... Bu ulaşımı zor dağ köyleri birkaç yüz yıl evvel nasıl yaşıyorlardı diye merak etmiyor değilim doğrusu... Ama artık dağ köyü olmanın dışında turistik bir cazibe merkezi olmuş durumdalar.
Voralberg, köyün ait olduğu politik birim, Avusturya nın eyaletlerinden biri. İsviçre nin kantonları gibi Avusturya nın da 'Bundesland' denen eyaletleri var. Voralberg de bir eyalet Avusturya da. Tabii bütün bu bilgiler hiçbir şey bilmeyenler için, yoksa bilenler için can sıkıcı ve gereksiz bilgiler veriyor olabilirim. Ama ben gerçekten Türkiye de hiçbir şey bilmeyen çoğunluğa ulaşmak istiyorum.
Yanlarında metrelerce karın sıralandığı yol kupkuru ve açık. Taşıtla ulaşmak için mükemmel durumda. İki damla yağmurda ne yapacağını şaşıran Istanbul aklıma geliyor elimde olmadan...
Ama buraya yol açmak da kolay olmamış. 'Tanrının dağla ayırdığını kul dağa delik açarak buluşturmamalı.' diyenler varmış 19.yüzyılda Voralberg de. 1880 ve 1884 yılları arasında bir tren tüneli açılmış. 1978 de de bir cadde tüneli.(?! tercüme Türkçesi yine maalesef) (Kaynak Merian dergisi Şubat 2007 sayısı)
Habsburglar bence tesadüfen Viyana yı başkent olarak seçmemişler. Viyana Avusturya nın doğusunda ve iklim olarak daha yumuşak Alplere göre. Batıya gittikçe zaten hava berbatlaşıyor, yiyecek azalıyor ve fiyatlar yükseliyor. Komik ama gerçek: en az kaynakları olanlar en zenginler oluyor... (bkz. İsviçreliler veya İngilizler...)
Bu da tesadüfi değil. Benlik teorilerimi tamamen doğruluyor. Benlik zamandan, coğrafyadan, tarihten soyutlanamaz ama bütün bunlar onu anlatmaya yetmez... Freud un üstbenlik kavramı bence çok önemli bu bağlamda. Disiplinli bir üstbenlik olmadan kışı geçiremezsiniz... Doğa aynı zamanda sınır koyan bir öğretmendir, bazen bolca ve cömertçe besleyen bir anne olduğu gibi... Tabii ki kış coğrafyası devamlı 20 derece olan, meyve ve sebze bolluğunda yaşayan bir coğrafyadan daha sert bir üstbenlik çıkartacaktır. Bu kaçınılmaz birşeydir. Fransızların birçok güzel ve küçük adaya savaşmadan sahip olmalarının arkasında burdaki insanların Fransızlarla savaşacak sert bir üstbenlikten yoksun olmaları yatar... Onlarda Avrupalılar gibi asırlarca kaynak kıtlığı çekmiş olsalardı, inanın bir yolunu bulur başka adaları keşfe çıkarlardı... Kendi adalarına Avrupalıların girmesine izin vermezlerdi.

***

Piz Buin denince aklınıza ne geliyor ? Kapkara bir kutu ve üstünde turuncu renkli bir bikinisi olan bir kadın silüeti mi? Keh keh... Meğer Voralberg in en yüksek dağı imiş... (3312 m)

***

6 Ocak 2008


Yine yazabildiğimden daha hızlı yaşadığım için bütün istediklerimi bloglaştıramadım.
Voralberg ile ilgili daha çok şey yazmak istiyordum, sonra başka bir eyalete Yukarı Avusturya Eyaleti ne geçmek için. Yukarı Avusturya da Avusturya nın 9 eyaletinden biri. Viyana başlı başına bir eyalet olarak kabul ediliyor.

'Subira' ne biliyor musunuz? Türkçedeki 'su' ve 'bira' kelimelerini hatırlatıyor değil mi? Ama kelime Almanca. Almanca nın bir dialekti (şivesi?). ' Saubirne' demekmiş! Bir likörün ismi! Hoşuma gitti. Armutlar tabii güneş görmeyince ekşi oluyorlar. Çok ekşi armuda Voralberg liler 'domuz yavrusu armudu' diyorlarmış. 'Sau' kelimesini ben oldum olası sevmişimdir. Sevmedikleri birşeyi ifade etmek için kullanıyorlar; mesela
'saukalt' çok soğuk demek... Biraz argo olabilir ama zaten bu yüzden seviyorum bu kelimeyi... Abartı var ifade de. Armutlar yenebilecek kadar tatlı olmayınca içki yapmaktan başka çare kalmıyor genellikle. İçki de soğuk ta daha sonra (normal miktarlarda içilince!) bir teselli oluyor. Soğuk ve alkolüün ilişkisi bambaşka...
Keyiif olarak değil nerdeyse ilaç gibi bir işlevi var alkolün soğuk ülkelerde...

2007-12-25

Ben bir kedi idim...

Ben bir kedi idim deniz kenarında balıklara bakan, düşünceli bir kedi.


Sonra kuş oldum Chiemsee ye kondum.



Soğuktu, üşüdüm,dondum.

2007-10-14

Azerbaycan




Bugün sanal olarak Azerbaycan a da gittik Tevfik Fikret maddesi üzerinden Vikipedya daki. Uzun süredir sanal gezmeye ara vermiştim, halbuki daha 'gitmediğim' çok yer var... Üstelik Azerbaycan Türkiye nin komşusu, 11 km lik bir sınırı var imiş Türkiye ile.

Endonezya 17 Agustos 1945




Şimdi Endonezya nerden çıktı diye sorulabilir. Bugün sanal olarak Endonezya ya gittiğim için. Tevfik Fikret maddesi hakkında türkçeden başka 4 dilde yazı vardı Vikipedi de; bunlardan bir tanesi Endonezya Vikipedi de idi. Sayfanın başındaki yazı da ilgimi çekti. Orda da Bayram. Yine bu Arapça anlamadığım kelime geçiyordu içinde...

Wikipedia bahasa Indonesia mengucapkan:
Selamat Hari Raya Idul Fitri 1 Syawal 1428 (13 Oktober 2007)

Raya Idul Fitri bir şekilde her yerde gördüğüm ve seneler evvel Mısırlı bir öğrencimden öğrendiğim gibi 'Eid ül Fitr' denen şey olmalı. Artı bu sene ilk defa aslında islami takvime göre 1428 yılında olduğumuzu biliyorum. 15.yüzyılın başı aslında... 'Syawal' herhalde Şevval demek olmalı... Hala şu ay takviminin aylarını öğrenemedim.
Şevval Ramazan dan sonra gelen ay imiş. Ay yılına göre 10.ay. Şevval in 1.günü Bayramın 1.günü oluyor.
Bugün (14 Ekim 2007) Şevval in 3.günü oluyor.

2007-05-01

Marco Polo

Mesela benim kuşağım Evliya Çelebi okuyarak (ki zaten eski Türkçe muhtemelen sorun olacaktı.) değil, Marco Polo okuyarak yetişti. Tabii meraklısı. Yoksa Marco Polo tabiiki bir güncel kuşak yazarı değildi ama 'Evliya Çelebi' okumak 'out', Marco Polo 'in' idi. Marco Polo 13. ve 14. yüzyılda gezmiş anladığım kadarı ile Asya yı.
Istanbul da çalışan bir Venedikli tüccar ailesinden geliyormuş, Doğu ile ticaret yapan. O zaman için zaten Batı nın en şanslı kesimi idi aslında u kesim.

Sanal İbn_Battuta

İbni Battuta 14.yüzyıldan bir seyyah. Evliya Çelebi (17.yüzyıl) kadar tanınmıyor. Battuta 14.yüzyıl için gerçekten oldukça büyük bir coğrafyayı gezmiş.
Ben de burda sanal gezente (sanal seyyah) olmak istiyorum. :-)
Önemli olan sadece gezmek değil. Önemli olan aynı zamanda bakış açısı.
Ben Türkiye de yetiştiğim sıralarda (ve hala) Türkler durmadan hep kendilerine dışardan bakmaya çalışırlar, özelliklede Batı nın gözlüğü ile kendilerini görmeye, hatta bu bakış açısı üzerinden herşeyi değerlendirmeye başlamışlardı. Bu daha benim çocukken hissettiğim oldukça aptalca, problemli ve aşağılık kompleksli bir bakış açısı idi.
Hatta geçenlerde bir dergide sanırım gözucu ile bir resim gördüğümü hatırlıyorum. Vakti zamanında Türkleri aşağılamak veya onları zapt etmek açısı ile yapılmiş bir içeriği bir Türk gazeteci övünerek veriyor. 'Bak biz o zaman da varmışız!' 'Biz ordaydık.' gibi çok naiv ve bilinçsiz bir övünç ile. Niye 'bakmak' yerine, 'bakılmayı' tercih ediyorsunuz? diyesim geliyor bazen... Ve o 'bakılmak' üzerinden kendinizi tanımlıyorsunuz...
Hasta bir ruh yapısı.
Evet, yüzyıllar boyu Osmanlı Avrupa da idi ve bundan hoşlanmayan da birçok gruplar vardı, bunu değiştirmek için de ne kadar uğraşıldığı biliniyor.
Şimdi tabii ki tekrar aynı kimlik sürdürülemez ama bazı şeylerden korkmamak lazım...
İslam-Hristiyan düşmanlığını destekleyenlerin eline koz vermemek lazım, tam tersine olayın üstüne gitmek lazım. Nedir, ne değildir?

2007-04-27

Edo


Edo Tokyo nun eski ismi. Yine elimden bırakamadığım, pek severek okuduğum aynı kitaptan:

Edo = Bis zur Meiji-Reform 1868 die Hauptstadt der Regierung. Als Kaiser Meiji seinen Sitz nach Edo verlegte, wurde der Name der Stadt in Tokio geaendert.

2007-04-11

Jardin des Tuileries


Hayatimiza bir kere girmis olan ama üstünde durulmadigi icin unutulan ne kadar cok sey var kimbilir. Keske unutmamak mümkün olsa. Internet bence hem bilgi, hem de paylasma acisindan güzel bir ortam sagliyor.
Yukaridaki link sizi Paris te bir parka götürecek. Gerci "park" kelimesi ne kadar dogru bu saray bahcesi icin bilemiyorum. Eskiden romanlar vardi, insanlar gitmedikleri, görmedikleri yerleri hayallerinde canlandirmaya calisirlardi. Ama simdi internet var ve bir klik ile bircok seyden haberiniz oluyor.
Elfriede Jelinek (Orhan Pamuk tan evvelki 2006 Nobel ödüllü yazar) yeni romanini web sayfasinda yayinliyormus.

Alitalia ve city guides

* Alitalia güzel birsey yapiyor ve sayfasinda bircok sehirin haritasi ile beraber mini bir kilavuzunu pdf formatinda sunuyor.Ilgilenenler yukaridaki linke tiklasin.

* Alitalia hat auf ihrer Webseite kleine city guides zum downloadan. Also wer sich dafür interessiert, soll oben klicken.