Habermas, yukaridaki linkten de okuyabileceğiniz gibi tanınmış Alman filozofu. 'Kamusal alan' Habermas ın kendine özgü bir konsepti falan değil, hatta felsefesinin o kadar da önemli bir kavramı değil aslında. Niye bu ülkede bu kavramla öne çıkmış gözüküyor anlamış değilim. 'Strukturwandel der Öffentlichkeit' 1962 de çıkmış, nerdeyse klasik olmuş, ama Habermas ın doçentlik tezi olarak yazdığı bir eser. Asıl önemli eseri 1981 yılında çıkan 'Theorie des kommunikativen Handelns'.
Habermas maalesef hala Frankfurt Okulu nun ve Kritik Teori nin, biz ona Eleştirel Kuram diyelim, son temsilcisi olarak geçiyor amatör felsefeciler için yazılmış bazı açıklayıcı metinlerde...Felsefe ile ciddi anlamda uğraşan insanlar bilirlerki, Alman Idealizmi 2.Dünya Savaşı nın katliamlarından sonra ciddi anlamda krizdeydi ve bence kendi kendisini lav etmesi gerekiyordu, ama o zaman da Marx ın eline düşmekten korktukları için bir çıkış yolu arıyorlardı. Alman kimliği aslında yahudi entellektüeller tarafından nerdeyse zor durumda bırakılmıştı. Marx ın dini eleştirisi, Modernite, hiçbir zaman haz etmedikleri Fransız olan (ve nerdeyse sadece bu yüzden sevimsiz olan:-) Fransız İhtilali hep üstlerine gelmiş, onlar ise bütün bunlardan nasıl kurtulacaklarını düşünmek zorunda kalmışlardı. Almanların bence en severek yaşadıkları toplu hareket Martin Luther in protestanlık hareketi idi. Yahudiler dini hiristiyan kimlikle problem çıkartan bir yapıda idiler birçokları için. Biliyorum 2.Dünya Savaşı nda birçok iyi manada hiristiyan yahudi katliamlarına karşı çıktı ama onları da kamplara attılar. Büyük çoğunluk ise onları yıkıma ve ateşe yönelten önder Hitler in peşinden gitti. Çünkü çoğu, aynen burdaki bir kısım küçük burjuva gibi, zafere susamış ve kimlik krizi yaşayan kitleler idi.
Şimdi bütün bunları niye yazdım? Habermas gerçek manada Eleştirel Kuram ın ve Frankfurt Okulu nun temsilcisi değildir... Çünkü bu hareketlerin özünden uzaktı kendisi. Bu hareketleri tekrar Kant ın iyimserliği ile sulandırmak istedi ve buna 'Öffentlichkeit ın çok ihtiyacı vardı. Almancayı iyi bilen bir insan Habermas ın stil farkı ile Adorno ve Horkheimer in stil farkını hemen hisseder...Nietzsche bile bence bu iki harekete Habermas tan daha yakındır...:-)))
Habermas sivri, patlayıcı içerikleri yuvarlayan biri olarak büyük beğeni topladı, çünkü Freud un, Marx ın köşeli kuramları birçok kişiyi bu düşünürlerden uzak tutuyordu...Neyse, şimdi konu bu değil. Türkiye de birdenbire bu başörtüsü meselesi tartışmalarında 'kamusal alanın ideolojik tanımı' gibi bir kavram sarfedildi. Hahahaha!!!!
Bu ülkenin bir tarihi var, burası Fransa değil, 25 yılda ikinci kahveyi yapamadılar benim oturduğum yerde, ki Istanbul un ortasında yaşıyorum...Bu ülkenin bir tarihi var, akşam ezanından sonra sokağa çıkmak diye bir kavramı vardı ki bu kültürün, ki hala onun kalıntıları yaşıyor...Sokakta köpekten başka dolaşan yok belli bir saatten sonra, onlar mı kamusal alanın sahipleri acaba, politik devrim yapacak olan 'cafe' lerde toplanıp... Hahahaha!!! Bu toplum senelerce Selamlık ve Harem olarak yaşamadı mı? Toplum hala bunun izleri ile dolu değil mi? Herkesin başı kapalıydı bundan 300, 400 yıl evvel...Devrim olmasa şimdi parayla etrafta dolaştırılan politik çarşaflı ve türbanlı kadınlar da o zamanki gibi evlerinde oturuyor olacaklardı...
Ayrıca Anadolu da köpeklere de tecavüz edildiğini okuyoruz gazetelerden (HDN, tarihi ekleyeceğim), köpeklere tecavüz edilen bir yerde kadınları kapatmazsın da, ne yaparsın? Hahaha... Özgürlükmüş!!!!
Cinsel kontrol mekanizmaları gelişmemiş bir toplumun içgüdüsel bir korunma ihtiyacı olur...Ama bu ihtiyaç 'Allahın emri' diye pazarlanıp, bunun üzerinden kendi cebinin çıkarlarını devletin çıkarlarını gözardı ederek kullananlar varsa, bunun ismi özgürlük olmaz. 'Kamusal alan' ı padişahın emirlerinden ibaret gören bir toplumun mirasçısıyız... Bunu unutmayın... Ayrıca kadın orda hiç olmasa daha iyi eskilere göre...
Türkiye deki durumun Habermas ile bir ilgisi yok, ama buraya ayrıca Habermas ın günümüzdeki liboş politikaları eleştiren bir röpartajını ekleyeceğim.