Maalesef bir blogda bütün düşünceleri yazmak mümkün oluyor, ama yine de kısa bir not almak bile insana o zaman neler düşünmüş olduğunu hatırlatıyor.
Filmde beni biçimsel olarak en çok irrite eden şey, müzikti. Müzik için Goran Bregoviç yazıyordu ama ne olduğu yazmıyordu. Duyduğumuz ise 'Time of Gypsies' filminin müziği idi veya ona çok benzeyen bir müzikti. Ben Goran Bregoviç i müzisyen olarak çok severim ama bu filmdeki müzikler tam bir facia idi... Zaten bu piyasa filmi (ki bence asla belgesel değildi) optik üzerine kurulmuş, akustik önemsenmemiş. Bu Türkiye için çok klasik birşey. Kulaklar kakafoniye alışmış, sıfır hassasiyet. (Köşedeki camiinin imamı yine saçmalıyor, bugün Cuma olduğu için, ama kimse takmıyor, herkes kendi havasında. Gürültü burda insanları rahatsız etmiyor. Daha iyisine alışmamışlar ki, tanımamışlar ki...Adam kendi sesi esnasında konuşmaya devam ediyor, olabilir mi böyle birşey? Ben ve ben şeklinde. Normalde mesela ezan okunurken, konuşulmaz. Ama adam kendisine doyamıyor ki...Ben ve ben şeklinde...Hey hayt! Bir kenar mahalle imamından başbakan olmadı mı bu ülkede? Belki Allah ona da denizde millletten çalınmış gemiler, iç edilmiş televizyon kanalları, yasadışı ihaleler ihsan eder...Belli mi olur?)
Eğer Can Dündar zerre kadar Atatürk ü anlamış olsa, o film müziğini seçmezdi. Hadi bunu geç, peki kendi sesi ile herşeyi seslendirmesi neydi? Madem Sabancı dan destek alıyorsun, bir tiyatrocu profesyonel tut da, o seslendirsin. Hem yazıp, yönetiyorsun, bir de senin seslendirmen şart mı?
Sonra filmde kopukluklar vardı. Bu biçimsel eleştiri kısaca. Tabii içerik eleştirisi daha komplike bir olay...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder