2010-04-16
Walter Benjamin1892_1940
Neyse sinirlenmeden devam edelim: Kitabın sozsözünü de beğenmedim, ama tabii ki Walter Benjamin den yapılan alıntılara hayran kaldım. Eski bir arkadaşı tekrar hatırlamanın mutluluğunu yaşar gibi oldum, onu buraya ekliyorum. Almanca Vikipedi deki hayat öyküsünü beğenmedim. Almanlar hala ne kadar ırkçı olduklarının farkında değiller maalesef. Dakka 1, gol 1 hemen bir hata yapıyorlar retorik olarak genellikle yahudiler söz konusu olunca. Zaten Almanca ile uğraşmak sizi mecburen yahudilik ile uğraşmaya götürür, çünkü en kaliteli Almanca entellektüeller yahudidir genellikle ve bunun da çok ciddi bir sorun teşkil ettiğini anlarsınız zamanla Alman düşününde ve edebiyatında...
Benjamin de yahudi idi ve 3 ay Nazi kamplarında kaldıktan sonra kurtulup, tekrar oraya düşeceğini anlayınca intihar etmek zorunda kaldığı yazıyor hayat hikayesinde. Başka türlü spekülasyonlar da olabilir, ama gerçek olan bu çok zeki, çok insancıl insanlara Almanya nın yaşama şansı vermemiş olması o yıllarda...Hayatlarını cehenneme çevirmiş olması...Nasıl öldüğünden daha önemli olanı bu bence...Adorno nun da babası protestanlığa döndürülmüş veya dönmüş bir yahudi idi. 1933 te onu da işten çıkardılar. Olay sadece ama yahudilik değil. Hitler ve rejimi köylülüğü, küçük burjuvalığı baştacı etmiş idi (ki bu tip yanlış anlaşılmış sözde demokrasi partisi hala çok var dünyada, bkz. İran Devrimi) asla şehirli ve kendilerinden daha iyi olana tahammül edemiyorlardı. Bazı kommunistlerden daha beter sınıf düşmanı idiler aslında, ama kendilerini tabii başka türlü tanımlıyorlardı.
2010-01-30
Nikola Tesla_1856_1943

Nikola Tesla için bilim dünyasının kaçıklarından biri idi denebilir sanırım. Ama bu sayfada yer almasının sebebi buluşları değil, bir kedisinin olması. Ayrıca Freud un doğduğu yıl doğmuş olması ve aynı zamanda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu vatandaşı olarak doğmuş olması da enteresan ama bu yüzden değil kedisi MACEK yüzünden onu buraya aldık...Eminim daha başka ilginç yönleri de vardır...
MACEK Tesla nın çocukken sahip olduğu kedisinin ismi imiş...Macek sırpça 'erkek kedi' demekmiş...Che Guevara bizim kedimizin ismi ve onun hakkında daha çok şey yazılması gerektiğine karar verdim...Genel olarak kediler hakkında daha çok şey yazılması, söylenmesi lazım...
Yukarıdaki resim aşağıda adresini verdiğim sayfadan. Internette Tesla ile ilgili bulduğun en ilginç resim.
http://neptunerising.blogspot.com/2007/01/serbia-and-montenegro.html
2009-06-16
Fanon(1925 1961) and the problem of language

This is an old problem. The word problem doesn t mean that I am looking for a solution. In philosophy some 'problems' are only to be described and not to be solved. They should be mentioned as genuine problems, because the main stream doesn t see (or didn t see) them as problems...
2009-05-30
Nazım s Life

Romantic Communist by Timms, Edward
'The first full biography of Hikmet and a work of impeccable research.' --Charles King, Times Literary Supplement 'Goksu and Timms present the historical backround in detail. ... 'Nazim has ceased to be a cult figure of the communist world and become a poet of universal significance,' the authors say. This lucid, intelligent and formidably well-researched book is compelling evidence that this is indeed the case.' --David Barchard, Cornucopia 'Goksu and Timms present a wealth of documentation so objectively as to allow the reader to draw his own conclusions. ... Romantic Communist will allow contemporary students to access the contribution of Nazim Hikmet to world literature as well as Turkish literature, and to discover a figure whose importance for postcolonial studies has yet to be fully realized.' --Clare Brandabur, Edebiyat: The Journal of Middle Eastern Literatures 'An important study of a poet, playwright and prose writer whose life, ideas and work fuse into a fascinating national and international epic. ... This biography is also a salutary human rights document, dealing as it does with freedom of speech.'--Richard McKane, Journal of Turkish Literature 'This biography is thoroughly researched and elegantly written. It shows the reader a great poet at work and demonstrates how beneath the steely facade there also beat a vulnerable heart.'--Belma Otus-Baskett, Turkish Area Study Group News
Format: | Paperback |
---|---|
Published: | 20/09/2006 |
Publisher: | C Hurst & CO Publishers LTD |
ISBN-13: | 9781850658276 |
ISBN-10: | 1850658277 |
2009-05-29
Nazım Hikmet anılıyor.
![]() | ||||||||||||||
|
2008-06-20
2008-06-10
Karl Polanyi 1886 - 1964
Ayrıca İngilizce Vikipedi den buraya alıntı yapıyorum, kısa hayat öyküsünü...Bence ilginç çünkü hayat öyküleri bazı insanları her yerden kaçmak zorunda bırakıyor... Bunu çok iyi anlayabiliyorum...
Early life
Karl Polanyi, brother of chemist and philosopher Michael Polanyi, was born in Vienna, at the time the capital of the Austro-Hungarian Empire. The son of a prominent member of the bourgeoisie involved in railroads, Polanyi was well educated despite the ups and downs of his father's fortune, and he immersed himself in Budapest's active intellectual and artistic scene. Polanyi founded the radical and influential Club Galilei while at the University of Budapest, a club which would have far reaching effects on Hungarian intellectual thought. During this time, he was actively engaged with other notable thinkers, such as György Lukács, Oszkár Jászi, and Karl Mannheim. Polanyi earned his Ph.D. in Philosophy in 1908 and graduated in Law in 1912. In 1914 he helped found the Hungarian Radical Party and served as its secretary.
Polanyi was a cavalry officer in the Austro-Hungarian Army in World War I, but was removed from service due to disabilities after arriving at the Russian Front. After the war, he returned to Budapest where he became politically active once again. Polanyi supported the Republican government of Mihály Károlyi and its Social Democratic regime. The republic was short-lived, however, and when Béla Kun toppled the Karolyi government to create the Hungarian Soviet Republic Polanyi was forced to flee to Vienna. From 1924 to 1933 he worked there as a journalist writing economic and political commentary for (among others) the prestigious Der Oesterreichische Volkswirt. It was at this time that he first began criticizing the Austrian School of economists, who he felt created abstract models which lost sight of the concrete reality of economic processes. Polanyi himself was attracted to Fabianism and the works of G. D. H. Cole. It was also during this period that Polanyi grew interested in Christian Socialism.
[edit]In the United States
He fled Austria in 1933 as the short-lived Austrian Republic began to collapse and fascist influence began to grow. He moved to London, where he earned a living working as a journalist and tutor and took up a position as a lecuturer for the Workers' Educational Association. Polanyi also conducted the bulk of his research for what would later become The Great Transformation. He would not start writing this work until 1940, however, when he moved to Vermont to take up a position at Bennington College. It was published in 1944 to great acclaim. In it, Polanyi described the enclosure process in England and the creation of the contemporary economic system at the beginning of the 19th century.
After the war Polanyi received a teaching position at Columbia University (1947-1953). However, his wife's (Ilona Duczynska) background as a former communist made gaining an entrance visa in the United States impossible. As a result they moved to Canada, and Polanyi commuted to New York City. In the early 1950s Polanyi received a large grant from the Ford Foundation to study the economic systems of ancient empires. Having described the emergence of the modern economic system, Polanyi now sought to understand how "the economy" emerged as a distinct sphere in the distant past. His seminar in Columbia drew several famous scholars and influenced a generation of teachers, eventuating in the 1957 volume Trade and Market in the Early Empires. Polanyi continued to write in his later years and established a new journal entitled Coexistence. He died in 1964.
Michael Polanyi 1891-1976
The Great Transformation geliyor. Bu kitabı maalesef çok gençken okudum. Evet, insanın bazı kitapları fazla genç iken okumaması lazım, ama daha sonra da zaman olmuyor genellikle...
Michael Polanyi iyi tanıdığım bir yazar değil, sadece bildiğim bir yazar.
Meşhur 'Personal Knowledge' (Chicago,1958) kitabını da okumadım. Eminim hoşuma giderdi... Çünkü 'tacit knowledge' konsepti hoşuma gitti...
***
Türkçe Vikipedi de de birşeyler buldum, buraya ekliyorum. Tabii çok az ama hiç değilse birşey yazmışlar. Türkçe bence Vikipedi de güdük kalmış bir dil. Türkler kendileri araştırma yapmayıp, sadece kopyaladıkları için... (bu bile onlar için bir başarı kabul ediliyor, çünkü çoğunlukla onu da yapmıyorlar...) Tabii o da hiç yoktan iyidir...
Alıntı
'Michael Polanyi. Descartes'la başlayıp, Viyana Çevresi düşünürlerine kadar uzanan tarihsel süreçte savunulan "nesnel ve kesin bilgi ideali"ne şiddetle karşı çıkmış olan çağdaş bilim felsefecisi. Bilimin kendisine bağlılık duyduğumuz bir inançlar sisteminden başka hiçbir şey olmadığını öne süren Polanyi, bilimin açıklanması söz konusu olduğunda, dışsalcı bir yaklaşımı benimsemiştir. Başka bir deyişle, bilimin kendi iç mantığıyla değil de, içinde yer aldığı tarihsel ve toplumsal bağlama dayandırılarak açıklanmak durumunda olduğunu öne süren Polanyi'ye göre, bilim adamı toplumsal bir varlık olduğu için, bilimin bir sosyolojisi olmak gerekir.
***
Bilim sosoyolojisi bence bilim kuramı için önemli...
2008-05-13
Einstein 1879 -1955
Einstein
Newton
Lavoisier
Kopernik (Copernicus)
Bu dört isim SSR de geçiyor ve önemliler. Tabii ki bilim tarihinin sadece dört kıvrımı yok ama kim eski kuramlar ile uğraşıyor ki...
2008-03-27
Franz Joseph I 1830-1916
2007-06-19
Fibonacci ve Arap Rakamları 13.yy
Avrupalılar taaa 800 yıl evvel Doğu dan aldıkları sayılara hala bugün Arap rakamları diyorlar. Bu da bir dürüstlüktür. Almancada ben en başta anlamıyordum, her yerde 'Arap rakamları' yazmasını, sonra anladım.
Aşağıda bu sayıların Avrupa ya nasıl geldiği yazıyor. Yukarıdaki linkten alınmıştır.
'FİBONACCİ KİMDİR?
Orta çağın en büyük matematikçilerinden biri olarak kabul edilen Fibonacci İtalya'nın ünlü Pisa şehrinde doğmuştur. Çocukluğu babasının çalıştığı Cezayir'de geçmiştir. İlk matematik eğitimini Müslüman bilim adamlarından almış ve İslam aleminin kitaplarını incelemiş ve çalışmıştır. Avrupa'da Roma rakamları kullanılırken ve sıfır kavramı ortaalrda yokken Leonarda Arap rakamlarını ve sıfırı öğrenmiştir.
1201 yılında "Liber Abacci" (cebir kitabı manasına gelir) adında bir matematik kitabı yazmıştır. Bu kitapla Avrupa'ya Arap rakamlarını ve bugün kullandığımız sayı sistemini tanıtmıştır. Bu kitapta, ilkokulda öğrendiğimiz temel matematik ( toplama, çarpma, çıkartma ve bölme ) kurallarını bir çok örnek vererek anlatmıştır.
İsterseniz 1200 lü yılllarda Avrupa'da kullanılmakta olan Roma Rakamlarına bir bakalım ve onlarla işlem yapmanın ne kadar zor olduğunu görelim...'
Devamı yukarıdaki linkte...
2007-06-14
İbn Haldun 1332 - 1406
Görüşlerini beğenir, beğenmezsin veya paylaşır, paylaşmazsın ama isminin geçmesi gerekiyor... Türkiye de ben bu düşünürün ismini bile duyduğumu hatırlamıyorum. Avrupa olmasa Akdeniz, Ortadoğu ortaçağ düşünürlerinden bile haberimiz olmayacak... Neden ?
Zaman bence çok daha önemli bir ayırım kategorisi 'İslam Felsefesi' veya 'Skolastik' gibi nevi üzerinden yapılmış ayrımlar yerine...Aynı zamanda coğrafya önemli bir kategori. Yani 14.yüzyıl dendiği zaman o sırada dünyada gerçekten neler oluyordu diye bakmak lazım...
Türkler son derece cahil ve hırslı bir millet. Gönüllü olarak 301 den hapiste yatmak istiyorum bazen :-) Politika ile dini yeterince ayırmamaktan kaynaklanıyor bu. Laiklik eksikliği aslında problem. Modernite yi son derece yanlış anlamış olma (bu kapasite ile buna da şükür :-) söz konusu. (Orhan Pamuk da bir yer var, Türklerin 'modern' olmayı dini yükümlülüklerden kurtulma şeklinde algılamaları üzerine. Bunda acaba islam öncesi şamanizmin bir etkisi olmuş mudur diye aklımdan geçmiştir hep.)
Hiçbir din sıfırdan başlamaz. 'Tabula rasa' bir istektir, gerçeklik değil.
Bütün dinler coğrafi yerlerine göre bir sinkretizimdir. (Bunun da Tükçesini bilmiyorum. Synkretismus. Yani kendinden önceki kültürler ile karışır. Mesela Anadolu sünni kültürü ile fars şii kültürü farklılıklarında islamdan önceki kültürler rol oynamıştır.
Bunları neden unutulmuşluktan tekrar bugünün bilincine ulaştırmaya çalışıyorum ? Tektanrılı dinler kendilerini fazla ciddiye alan bir psikolojik bulamaç geliştirdiler... Halbuki hepimiz ama gerçekten hepimiz geçiciyiz... Biz tarihin içerisinde ufacık bir anız, bütün tarih değiliz. Biz bir sivrisineğiz aslında ama kendimizi daha güçlü görmek ve hissetmek istiyoruz... Din işte bazılarına bu ebediyet ve güç duygusunu veriyor. Yanılgı var orda. Biz bir sineğiz ve çok güçsüzüz aslında...Sinek olmayı kabul edebilirim ama cahil sinek olmak çok kötü.
2007-06-12
Philip Paracelsus 1493 - 1541
İsviçre liler ama bu konuda dürüstler en azından. Yani neyin nerden geldiğini saklamıyorlar. Tabii bilim adamları bunu biliyor ama bir kısım halk bunu bilmiyor.
2007-06-08
Alfred Kubin 1877-1959
Birçok insan bu ressamların ismini bilmeyi bile şıklık olarak görüyor... Bu bana komik geliyor... Böyle konularda acaip çok rol yapan, toplumun ne dediğine kulak verip, yanlış birşey söylememeye çalışanlar var. Tabii daha çok Türkiye de. Yoksa Viyana dakiler bence bu konuda daha dürüst ve daha iyi tanıyorlar zaten bu aktörleri.
Klimt in altın rengini kullanmasına ve çiçeklere hep gıcık olmuşumdur! Bunu da birgün daha güzel ve özenli bir şekilde yazmak isterim.
Kubin ama Viyana nın bana verdiği güzel şeylerden kuşkusuz... Museum Leopold un alt katında bir sergi vardı...Kimbilir ne zaman... Ama bu makina o tarihi de bulur! :-)
Bu arada Kubin nasıl aklıma geldi. Redon un resimlerini görünce...
2007-06-07
Odilon Redon 1840 1916
Odilon Redon da 19.yüzyılın sonu ile 20.yüzyılın başında yaşamış sanatçılardan.
2007-06-04
3 Haziran 1963 Nazım Hikmet
Bir köşede şiir yazan mı vatan hainidir, yoksa anlık faydasını düşünüp, ülkeyi satan mı?
Ülkeyi satarak kendilerini iyi duruma getirip, sus payı ile susmayanlar mı?
Bir tiyatro oyunu yazmak istiyorum (eğer ben yazamasam da bu ülkedeki durumu anlayıp başkaları yazsınlar diye yazıyorum. Ben isim için yazmak istemiyorum tiyatro oyununu. Halka bazı şeyleri anlatmak lazım...)
'Yaalaaaayııın sermayenin poposunu!' diye oraya bir replik geçmek istiyorum ! :-)
Ülke denen şey bir topluluğun kendi kendini ne kadar yönetebildiğini göstermelidir. Yoksa bir azınlığın yabancı ve yerli sermaye üzerinden halka eziyeti veya beleşi değil!
Özellikle AKP nin kendi taraftarlarına olmadık 'beleşler' çektiğini ve bu beleşlerden son derece ağzı sulananlar olduğunu biliyoruz...
Ama önemli olan yapısal değişikliklerdir! Kendi taraftarlarının ceplerine para koymak, ülkeyi tamamen yabancıların eline teslim etmek değildir...
CNNTürk te ne zaman açsam bir gazeteci var sakallı. AKP yi destekleyen programlar yapıyor ve kendini pek zeki ve objektif zannediyor...
Şimdiye kadar her yerde, Almanya ve Fransa da Amerika nın istediği kişiler seçildi, Türkiye nin bir istisna olacağını hiç zannetmiyorum.
Demem o ki, bazı gazeteciler rant gelecek yere yönelirler. Halbuki gazeteci akıntıya karşı kürek çeken olmalıdır... Yoksa sermayenin zaten istediğini yapmaya yetecek gücü var... Siz haber program yapmasanız da, herkes kimin ne olduğunu gayet iyi biliyor, merak etmeyin...
Kahvelerden sanki AKP ye yandaş çıkacakmış gibi kahveleri dolaşıyorlar...
Siz o kahvedekilere mikrofon uzatmayı bile 'demokrasi' ile karıştıracak kadar aptalsınız! Ama kahvedekiler aptal değil, merak etmeyin!
Seçim öncesi yabancı sermaye ve uşakları atağa geçtiler... Kültürel bir atak bu... Politikaya bulaşmadan 'happy burjuva' mesajları göndermek istiyorlar... Türkiye de herşey harika! Çok güçlüyüz! (:-) keh keh)
Sağlam bir ekonomimiz varmış! Ha? Bunu Şişkocan söylüyor :-)
Yaa bi sağlam, bi sağlam... Siz SAĞLAM kelimesinin anlamını hatırlayabilecek durumda bile değilsiniz...
Sermaye üzerinden ülkenin askerini,ordusunu tehdit edeceksiniz ha? Ve siz vatan haini olmuyorsunuz, demokrasi aşığı oluyorsunuz...
2007-06-01
Nikolay Trubetzkoy 1890 Moskova - 1938 Viyana
Hitler önderliğinde savaşan Alman ve Avusturya (kısmen de İsviçre) küçük burjuvası da iyi eğitimli yahudilerden nefret ediyordu. :-) Ben bütün bunları gerçek de olsalar komik buluyorum. Aslında traji komik ama yine de tii ye almak bu olayları hoşuma gidiyor. İşte size o muhteşem demokrasi tarihi! :-) Kriton un dediği gibi aptal çoğunluğun birleşerek elitleri katletmesi! Hayır monarşist falan değilim. Hatta sol demokratım ama tarihi ve felsefeyi unutmak mümkün değil.
Bilim maalesef politikadan kötü etkileniyor.
Jakobson Viyana dan uzak durmalıydı, çünkü yahudi idi. Rus asili tabii Viyana için bir başkadır ama ne zamanki Alman - Avusturya ırkçılığına boyun eğmez, hemen def edilir.
Gestapo tarafından sorgulanıyor ve arşivine el konuyor. Kısa bir süre sonra kalp krizi ile 1938 de Viyana da ölüyor. Şanslı bir insanmış, çünkü muhtemelen yahudi olmadığı halde ırkçı olmadığı için o da KZ ti boylayabilirdi.
From the Wkipedia link above:
Trubetzkoy was born into an extremely refined environment. His father was a first-rank philosopher whose lineage ascended to the medieval rulers of Lithuania. Having graduated from the Moscow University (1913), Trubetzkoy delivered lectures there until the revolution. Thereafter he moved first to the university of Rostov-na-Donu, then to the university of Sofia (1920-22), and finally took the chair of Professor of Slavic Philology at the University of Vienna (1922-1938). He died from a heart attack attributed to Nazi persecution following his publishing an article highly critical of Hitler's theories.
From German Wikipedia
1917 reiste er in den Kaukasus, wo ihn die Oktoberrevolution überraschte, wurde 1918 kurzzeitig Professor in Rostow am Don und emigrierte 1920 durch die politische Entwicklung gewungen nach Bulgarien, wo er Dozent für slawische Philologie an der Universität Sofia wurde. 1922 wurde er als Professor an die Universität Wien berufen, 1938 starb er, kurze Zeit nachdem die Gestapo ihn verhört und sein Archiv beschlagnahmt hatte.
Roman Jakobson 1896-1982 Linguist
Bu arada bunu 'Gereksiz bilgi' olarak veriyorum. 'Jakobson', 'Yakub un oğlu' demek. Yakub da eğer yanılmıyorsam yahudi kavimlerinin babası sayılıyor. En azından Kuran da böyle bir değinme var. Yakub un 12 oğlu olduğuna ve onların da 12 kavim kurduklarına dair. Tabii ki bunu buraya tarihsel gerçek olarak yazmıyorum, ne Kuran ne de İncil veya Tevrat tarih kitapları değillerdir. Sembolik bir gelenek söz konusu.
Ferdinand de Saussure 1857-1913 Linguist
Postmodernite ve modernitenin arasındaki farklı anlayış sebeplerinden bir tanesi son yüzyıldaki dilbilim alanındaki gelişmeler. Türkçede sanırım yapısalıcılık denen Struktralizm anlayışını oluşturan öğelerden bir tanesi Saussure dilbilim alanındaki çalışmaları idi.
Tabii her ne kadar bu gelişim Saussure ün hesabına kaydedilmiş de olsa, Saussure bunu tekbaşına bulup bilim dünyasına getirmedi...(Bu model bir bilim ilüzyonu aslında) Birçok şey zaten biliniyordu ama uygun birinin onları uygun bir şekilde toparlaması gerekiyordu. Bu genellikle böyle oluyor, bunda şaşılacak birşey yok.
Aslında Freud ortaya dilbilimci olarak çıksaydı daha 1891 de çok gelişmiş bir model sahibi olduğu gözükecekti ama o kendini doktor olarak görüyordu.
Şimdi bana Saussure ün kuramlarını anlatmak son derece can sıkıcı geliyor. Ama o kuramları ve o kuramların tarihini bilmeyen kimse benim postmodern anlayışlar derken neyi kastettiğimi anlamaz... Yani sadece Saussure okuyup, Saussure den evvelki gelişmeleri bir kenara bırakmak da olmaz...
2007-05-31
Alan Turing 1912-1954
Alan Turing kabiliyetli bir matematikçi ve aslında bence bir zavallı. Toplum onu kullandıktan sonra posasını fırlatıp atıyor. Eşcinsel diye o zamanki kanuna göre yargılanıp, suçlanıp, hapse girmemek için hormon tedavisini kabul etmek zorunda kalıyor. Kendisine bir süre öströjen iğnesi yapıyorlar. Bu bence iğrenç bir şey.
Tabii öldükten sonra adına birçok şey yapıyorlar ama bu zaten Batı nın canlılara tahammülü olmayışı ile alakalı birşey...:-) En iyi bilimadamı ölmüş bilimadamıdır... :-)
Aslında bu genel geçer laflardan çok, zeka ve toplum üzerine düşünmek istiyorum...
Turing mesela mecbur mu idi İngilizlere savaşta yardım etmeye ?
Bu kendiliğinden gelişen birşey. Ona sormazlardı bile muhtemelen...
Korkunç. Tek kelime ile korkunç. Zehirlenerek ölmüş olması. Zehirli bir elmayı yiyerek ölüyor. Yani Pamuk Prenses teki gibi bir elma ile...:-)
Toplumun aptal insanları -ki bu mutlaka çoğunluk- bir şekilde zekayı kendi amaçları için kullanmaya çalışıyorlar... Yani instrumentalize ediyorlar. Ama zaten bu Batı kültürünün insana bakış açısının bir ürünü.
Tamamen araçlaştırma var bireyi toplum için.
Her ne kadar Kant 'Der Mensch ist Selbstzweck.' demiş ise de, Modernite nin ideal programı için, tam tersi olmuştur. Birey kitlelere hizmet etmekle yükümlü hale gelmiş, bu da yetmemiş, bireysel zeka tamamen politikanın emri altına girmiştir ki, bu tehlikelidir. Bu monarşilerdeki durumdan daha beterdir.
Bireyin durumu Modernite den evvel de pek iyi değildi denebilir. Evet ve hayır. Zaten Modernite yi geri döndürmek mümkün değil. Bu yüzden modernin elştirisini 'mutlak' anlamak çok büyük hata olur. Bu eleştiri
'eskiden daha iyi' idi şeklinde bir eleştiri değil... Bu eleştiri bazı şeyleri abartarak, bilerek abartarak bazı zararlı noktalara dikkat çekmek için yapılan bir eleştiri. Her zaman da abartmıyorum, gerçeklerin zaten hep üstü kapanmaya çalışılıyor. Biraz kurcalamanız yetiyor...
Bu arada konu aslında Alan Turing in hayatı değil, 'Turing Machine' idi. Zaten Batı için önemli olan da makine idi, insanın kendisinin aslında en ufak bir önemi yok. Ardından bütün diktikleri anıtlar da bu gerçeği kamufle etmek için. :-)