Yukarıda verdiğim linkte ING Bank ın internet sayfası var. 'Yeni efendiler' Oyak Bank tan daha demokratik davranarak sayfalarına bu konu hakkında bir webcast koymuşlar. Seyredin.
Beni ama aşağıda verdiğim Taha Akyol un 'Küresel çağda milliyetçilik' yazısını eleştirmeye iten sadece Oyak ın satışı değil. Yiğit Bulut un Radikal de bir cümlesi vardı bu konu hakkında. Oyak Bank ın satılması önemli bir psikolojik yüktür manasında. O cümleyi şimdi tam olarak hatırlamıyorum ama bence de öyle.
Aşağıdaki yazı bana bildik zihniyetleri 'deconstruct (parçalarına ayırma) etme imkani verdiği için mutluyum. Kimse kusura bakmasın.
Bir kere 'çağ' kelimesi bu ülkenin zihniyet ufuklarının darlığını tanıyanlar için kulak tırmalıyıcı bir kelimedir. Meşhur cüce ve toparlak başkanımız Özal da 'Çağğğğğ atlatırdı' bu ülkeye. Türk burjuvası 'şehir' de olanlara sonradan katılmaya çalışan biraz kompleksli bir taşralı gibi davrandığından hep 'yakalayacağı' bir 'çağ', 'bir sosyete' olduğunu düşünür Avrupa da. Bu 19.yüzyılda biraz böyle idi. Biz şu anda 21.yüzyılın başındayız.
Yani arada olanları yine kaçırdınız ve hala kendinizi 19.yüzyılda ve biryerlere 'erişiyor' zannediyorsunuz. Ödünç aldığınız kelimeler bugünün gerçeklerini yansıtmıyor. Tarihsel hayal kırıklıkları ve isteklerin karışımı hislerle dokunmuş bu kelimeler.
O zamanki Fransız menşeili pozitivizm denen düşünce akımını kendisine 'uygun' bulmuş olan bürokratlar doğulu bir zihniyetle o anki 'doğru' nun hep geçerli kalacağını düşündüler... Ayrıca asker bürokratlar bir ülkenin kültürel vicdanı ile hesaplaşmasını yapabilecek kişiler değillerdir.Bu onların görevi de olamazdı. Çünkü 'all-in one' bir insan yoktur, bulaşık deterjanı vardır :-) Yani Türkiye nin kültürel dünyası hep biraz kırık, biraz güdük, biraz mahzun, geçmişi ile küs kaldı. Çıkan birçok sorunda bu kültürel hazımsızlığın bir sorunu aslında... Kendini Batı ya karşı kendi dili ve düşüncesi ile ifade edememe sorunu. Kendini başka bir kültürün kelimeleri ile tanımlama durumu. Buna karşı içine kapanmak olmazdı, bu doğru. Ama bence bu konu ile yeterince uğraşılmadı.
Şimdi Taha Bey in kendini içinde gördüğü 'Küresel çağ' ve beni de içerisinde gördüğü 'anti-küreselciler' kavramları Türkiye için bire bir Batı dan kopyalanamaz. Bir kere ben klasik bir anti-küreselci değilim, interneti çok seviyorum. Uçmayı (fazla sık olmadıkça) ve haberleşmeyi seviyorum. Bu 'çağın' nimetlerinden oldukça faydalanmış biriyim ve bu blogla da aslında faydalanmaya devam ediyorum.
Ama işte bu sebeplerden dolayı da Türkiye nin kendi kendini zannetmeye çalıştığı yerde olmadığını biliyorum.
Hindistan zekice davrandı mesela, Çin keza. Çinliler canlarını dişlerine takarak çalışıyorlar devletin zenginliği için. Bizde ise zümreler kendi çıkarları için devleti hortumluyorlar, insanları da uyutuyorlar... Sorun bu.
Milliyetçilik başka bir şey, zayıf gördüğüm devletin temsil etmesi gereken kesimin haklarını bir aydın olarak korumaya çalışmak başka birşey benim için. Doktara tezim zaman olarak 1789 -1989 aralığını baz alıyordu, yani Fransız Devrimi ndan S.S.C.B. nin terkedilişine kadar olan dönemi. Bir savaş oldu ve galip gelenler S.S.C.B. nin coğrafyasından bir kısmını kendi topraklarına geçirdiler.
Türkiye için böyle birşey söz konusu olamaz. Bazı yazarların Türkiye yi Estonya ile karşılaştırmaları benim için anlaşılabilecek birşey değildir.
Yani dünya böyle hep sergilemeye çalıştığınız toz pembe bir barış halinde yaşamıyor.
***
8,3 Milyar dolar dış yatırım 80 Milyonluk bir ülke için azdır aslında eğer gerçekten Avrupa daki kurallarla yapılmakta ise herşey. Yani sermaye büyüme payını getirip, tekrar kendi ülkesinde harcıyorsa. Büyüdükçe daha çok vergi veriyorsa. Aslında ama buna mecbur değil şu anda sermaye. Sermaye istediği yere gider. Ama Türkiye deki insanlar istedikleri yere gidemezler.
'Biz' (ki dolaşmakta serbest olan 'sermaye' % 70 inin pasaportunun olmadığı Türk vatandaşı değil!) dışarı veriyoruz, onlar da içeri getiriyorlar.' bir durum yok ortada. Yani 'biz' komşuya biraz baklava götürüyorsak, komşu da 'bize' getiriyor gibi! Ne var bunda kızacak canım! 'Bu solcular da zaten pek cimridirler, onlar yüzünden fakir kalacaz valla!' gibi değil olay...
Şu anda savaşı kazanan taraf o kadar güçlü ki, daha fazlasını da 'topraklarına' katmak istiyor. Türkiye Huntington un seneler evvel yazdığı gibi bu senaryodaki sorunlu bölge.
Aynı zamanda en çok kazandıran 'casino' lardan biri. Yabancı sermaye kendi bölgesinde bu kadar çok para kazanamayacağı için buraya geliyor.
Herkes biliyor ki gelişmiş, sağlam ekonomilerde, gelişmemiş, stabil olmayanlardaki kadar para kazanılmaz. Avrupa da kim onlara bu faizi verecek ki?
Artı ordaki anti-küreselciler bunun için (yani sermaye yoksul ülkelere gidiyor diye) hop oturup, hop kalkmıyorlar. Tam tersine onlar hangi ülkenin, hangi durumda olduğunu çok iyi biliyorlar. Türkiye bir dosya, masada duruyor. Türkiye deki gelir dağılımını herkes biliyor. Artı bu insanlar hergün sizin görmeye, düşünmeye tahammül edemediğiniz fakir Türkler ile içiçe yaşıyor. Onlar (Avrupalı ların bir kısmı) ne sizin gibi 'liberal', ne de AK partililer gibi 'dindar' olmadıkları için, o Türklerin halini çok iyi anlıyorlar. Ülkelerinden atılmış o insanların ülkedeki bozuk düzenin kurbanı olduğunu çok iyi biliyorlar. Onlar sadaka da vermek istemiyorlar fakir Türklere AKP nin yaptığı gibi. Onların bir kısmı sizden daha vicdanlı aslında. Ama kendi verdikleri vergilerle, aslında Türk devletinin üstüne düşen görevin yapılmasına karşılar, bunda da bence haklılar. Kimse sizin 'kapitalist işadamlarının' 'charity' lerini ciddiye almaz Avrupa da, burda durmadan kendi gazetelerinizde basıp durduğunuz... 'Devlet' sizin zannettiğiniz şey değil Avrupa da.
Küresel çağda milliyetçilik
KAPİTALİST işadamlarımız 2005 sonuna kadar yabancı
ülkelere 8.3 milyar dolar yatırım yapmış! Bu rakam belki
şimdi 10 milyar dolara yaklaşıyordur.
Bu paraları Türkiye'de kazanıyorlar; götürüp yabancı ülkelere
yatırıyorlar!
Bunun için kızıyor musunuz?
Şimdi, aynı madalyonun öbür yüzüne bakalım:
ING Bank da Hollanda'da kazandığı paralardan 2.7 milyar
doları getirip Türkiye'ye yatırıyor!
2006 sonuna kadar Türkiye'ye yatırım için gelen yabancı
sermaye miktarı 20 milyar dolardır! Borsada 'oynayan' sıcak
para hariç!
Onlar da kendi ülkelerinde kazandıkları 20 milyar doları
getirip buraya yatırıyor!
Gelişmiş ülkelerdeki anti küreselciler "Bizim milyarlarca doları
alıp yoksul ülkelere götürüyorsunuz!" diye hop oturup hop
kalkıyor!
Bizdekiler de "Getiriyorsunuz" diye hop oturup hop kalkıyor!
Cumhuriyet gazetesi dün "yabancı işgali" diye manşet atmıştı!
Küresel dinamikler
1937'de Atatürk'ün "Milli itibarımızı gösterir" diye haklı olarak
övündüğü 150 milyon marklık kredi, bugün bir tek Koç, bir
tek Sabancı için bile küçük rakamdır!
Böyle bir dünyada Türklerin burada kazandıkları paralarla
Rusya'da mağaza zinciri, Almanya'da elektronik fabrikası,
Azerbaycan'da banka, Romanya'da tekstil fabrikası kurmaları
ne ise, yabancı sermayenin de Türkiye'ye gelip yatırım
yapması odur!
Sermaye nereyi güvenli ve kârlı buluyorsa oraya yatırım
yapıyor. Yatırıma bizim ihtiyacımız varsa biz de bunun siyasi
ve hukuki iklimini hazırlamalıyız elbette.
Avrupa ve Amerika'da bilgisayar yazılım sektöründe ücretler
çok yüksek olduğu için şirketler bu işlerini Hindistan'da
yaptırıyorlar; saat farkından dolayı, sabahleyin ekranlarında
hazır buluyorlar.
Hindistanlı yazılımcılar bu işten 24 milyar dolar kazanıyor!
Küreselleşmenin basit bir örneği...
Sanayi devrimini kaçırmamızın bize ne büyük facialara mal
olduğunu hatırlayarak çağımızdaki küresel sermaye ve
teknoloji dinamiklerinden yararlanma fırsatını kaçırmamalıyız!
Yarış duygusu
Milliyetçiliği eğer ruhen içe kapanma ve kapalı ekonomi gibi
anlarsak, bu coğrafyada bizim varacağımız yer sadece
yoksulluk olmaz, siyasi istikrarsızlık olur, hatta belki de etnik
iç kavgalar olur! Yaratıcılığı ve sosyal dinamizmi boğan bir
otoriterlik olur! Türkiye büyük zarar görür.
Kızıl Çin'in yılda 50 milyar dolar dış yatırım aldığı bir dünyada
elbette yabancı sermayeyi bizim de çekmemiz ve bizim de
dışarıda yatırım yapma gücüne sahip olmamız lazımdır.
Milli ekonomi mutlaka büyük bir şirket gibi kârlı ve küresel
çalışmalıdır. Aynı zamanda "millet" bir sosyal organizmadır.
Robert B. Reich, "The Works of Nations" adlı eserinde,
küreselleşmeye en açık toplumlarda bile "milli aidiyet"
duygusunun, "vatanseverliğin" yapıcı rolünü ve krizlerden
çıkmadaki büyük katkısını anlatır.
Küreselleşmiş şirketlerimiz Türk kültürü için de kazançtır.
Türk kültürünü, Osmanlı medeniyetini, modern Türkiye'yi
tanıtmak için dünya başkentlerinde sergiler ve paneller
düzenleyenler, kürsüleri finanse edenler onlardır! Dünya
piyasalarında kâr için, dünya kültür arenalarında milli
kültürümüz için rekabet dürtüsü!
Çağımızda doğru milliyetçilik bu yarış duygusudur; insanlık
ailesi içinde, ekonomik ve kültürel yarış duygusu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder