17 Temmuz 07
17 Temmuz güzel bir gündü. Ay hilal idi yanlış hatırlamıyorsam.
Sadece alttaki yazıyı bilgisayardan okuyacak kadar vaktim oldu ama hemen onu da buraya aktarmak istedim. İnsanın kendi hayatı dışında başka birşey ile ilgilenmediği günler bana korku veriyor. Pek normal birşey değil ama zaten bu blog 'normal'ler için değil. :-)
'Açıkçası Türkiye de yazı yazmanın, düşünmenin bir anlamı var mı?' diye sormaktan kendimi alamıyorum...
'Gerçek bir demokrasi için neler gerekiyor?' sorusunu kendime Türkiye de tekrarlamak ve listeyi hep uzatmak zorunda kaldım... Belirli bir eğitim düzenini veren bir devlet ve belirli bir eğitim düzenine sahip birey... Ama bu ikisi tavuk ve yumurta gibi olduğundan kısır döngüde yaşamaya devam ediyoruz...
Daha eğtimli bir halk olsa bu hükümet mesela başta olamazdı. Daha eğitimli bir halkın olabilmesi için, daha eğitimli bir devletin ve hükümetin olması gerekiyor... Yani tam bir kısır döngü... Türkiye ye ilk geldiğim zamanlar özel eğitime karşı değildim ama giderek daha karşı oluyorum...
Durum o kadar berbat ve bunu o kadar çok kabul etmek istemeyen var ki, insan en sonunda 'Batın da, görün nasılmış!' demek istiyor...
Demokrasi kuramı akademik ortamda da tartışmalı bir konu ama akademik ortam, hele de Avrupa daki akademik ortam ile burası pek karşılaştırılamaz. Ayrıca Türkiye nin sorunları kuramsal olmaktan çok daha basit şeyler üzerine kurulmuş problemler... Yani akademik tartışma zaten lüks ve fazla karmaşık bu ülke için...
İnsanlar Türkiye de dürüstlük ve gerçekler üzerine kurulu bir düzen ve politika istemiyorlar... En son vardığım sonuç bu. Bu kadar çok büyük kitlelerin bilerek ve isteyerek cahil bırakıldığı bir ülkede demokrasi olamaz. Hiç yeltenmeyin bence çünkü bu gerçeklerden uzak yeltenmeler ülkeyi daha da büyük çıkmazlara sokuyor...
İddiaların aksine birçok ülkede asker Türkiye dekinden daha önemlidir ama asla ön plana çıkmaz... Basın üzerinden başka kurumlarla haberleşmez, ülkenin çıkarını gözetmesi gereken konularda. Çünkü genel geçer tartışılamaz şeyler batı ülkelerinde burdan çok daha büyük bir ciddiyetle ele alınıyor... Orda savaş bilinç düzeyinde başlıyor mesela. Bilerek yabancı basın Türkiye konusunda bilinçlere hükmetme savaşı veriyor. Ama askeri güç Huntington un da yazdığı gibi maalesef Batı da daha önemli kabul ediliyor. Yani birçok 'demokrasi palavraları' havaya sıkan 'akademisyen' ve gazeteciler tamamen bozulmuş bir düzenin destekçisi olmuş durumdalar ve iddia ediyorum, dünyadan haberleri yok. Kitap okumakla öğrenilemez bazı şeyler.
***
Uluslararası gazeteci yok Türkiye de bence... Çünkü Türkiye bence dünyanın dışında sadece A.B. ve A.B.D. uydusu olmaya çalışarak, oldukça cahil kitlelerle yaşıyor... Burjuva A.B. ve A.B.D. ye nötr bakamıyor... Gerçekçi, kompleksiz bakamıyor.
***
Unakıtan gibi bayağı ve saçma sapan konuşan, 'yemek' için geldiği besbelli olan, çapsız bir insan başka nerde bakan olabilir ki? AKP nin elemanlarının konuştuklarının çoğunun en ufak bir derinliği yok ama kimse de onlara 'dur' demediği için, 'yola devam' diyorlar... Ne desinler ?
Ama Türkiye deki daha evvelki politikacılar daha mı iyi idi ?
Türk insanı daha iyisini hak ediyor ama yeterince istemiyor nedense...
Sami KOHEN Yorum
Seçimde üslup ve içerik
Mitinglerde kısılan seslerle atılan seçim nutuklarının taraftarlardan hararetli alkışlar toplaması, coşku yaratması doğal.
Meydanları dolduranlar için, parti liderlerinin veya adaylarının söylediklerinin içeriğinden çok, üslubu -yani ne kadar heyecan yarattığı- önemli...
Liderler için önemli olan, bayraklar ve pankartlar taşıyan, slogan atan taraftarını, çarpıcı sözlerle galeyana getirmek, zaferin eşiğinde bulundukları görüntüsünü vermektir..
Ülke çapında meydanlarda düzenlenen bu tür toplantılarda söylenenlerin bir özelliği de genelde içi boş laflar ya da kişisel hakaretler ve küfürler içermesidir.
Türk seçmeni maalesef yıllardır süregelen bu tür "miting geleneğini" şu son seçim kampanyasında bir kez daha yaşadı ve -son haftasında da- hâlâ yaşamaya devam ediyor.
Ama doğrusu, belirli bir demokratik deneyime sahip olan 2007 Türkiye'sinde seçim kampanyası ve konuşmaları böyle olmamalıydı... Liderler arasındaki söz düellosu bu kadar düşük seviyelere düşmemeliydi... Bol alkış da toplasa, konuşmalar seçmeni saf (veya enayi) yerine koyup bu kadar boş vaatlerle dolu olmamalıydı.
Kavga hoşa gitmiyor
Halk psikolojisi meydanlarda atılan nutuklara ve karşılıklı ağız dalaşını belki "kaldırır", ama toplum genelinde bu, açıkçası bıktırıyor ve rahatsız ediyor.
Keşke parti yöneticileri toplumdaki bu tepkiyi doğru değerlendirseler... O zaman bu üslubun kendilerine veya partilerine fazla bir şey kazandırmayacağını, meydanlardaki taraftarların basmakalıp sloganlarının ve alkışlarının dışında, halkın geniş kesimlerinin kendilerinden başka şeyler beklediklerini anlayacaklardır.
Seçim kampanyası sırasında nabız yoklamak ve röportaj yapmak üzere ülkenin çeşitli yerlerine dağılan yazarların tespiti de, seçmenlerin bu tür laflardan ve kavgalardan derin bir düş kırıklığına uğradığıdır.
Kaldı ki, seçilmek için birbirlerini bu kadar kıran politikacıların hatırlaması gereken bir husus daha var: Seçildikleri takdirde aynı Meclis çatısının altında olacaklar, birlikte çalışacaklar, belki de iktidarı paylaşmak durumunda kalacaklar. Gerçi politikada "dün dündü" denilebiliyor, ama "kişisel" düşmanlığın izlerinin pek kolay silinmediği de çok görülmüştür...
Asıl tartışılacak konular
Seçime birkaç gün kala, çeşitli parti liderlerinden ve adaylarından beklenen şey, bir nevi "ateşkes" ilan etmeleri, yani kişisel söz kavgalarına son vermeleridir.
Türkiye halen eğitimden sağlığa, ekonomiden dış politika kadar çeşitli alanlarda pek çok ivedi sorunlarla karşı karşıya. Gerçi partiler seçim beyannamelerinde bu sorunlara değindiler. Ama bunlar da seçim vaatleri üslubuyla ve genel bir çerçeve içinde sunulmuş görüşler.
Seçim kampanyasında bu çerçeve içinde partilerin asıl neyi ne şekilde gerçekleştirmeyi düşündüğü daha etraflıca ortaya konmalı ve tartışmalıydı. Batı demokrasilerinde bunlar meydan nutuklarıyla değil, çeşitli TV kanalları tarafından yayımlanan ciddi tartışma toplantılarıyla halka açıklanır.
Bu seçim kampanyası böyle geçti... Umarız bundan sonrakiler daha çağdaş, seviyeli ve içerikli biçimde geçer...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder