2007-09-01

Karışık

Bugün 1 Eylül 2007 Cumartesi idi. Güneş yine ayı geçti. Ay takvimine göre hala Şaban, yani 8. aydayız. Güneşe göre şimdi 9.aydayız.

***
Bu aşağıdaki yazıyı yazıldığı gün değil daha sonra okudum ve pek beğendim. İnsan Türkiye ye geldi mi, otomatikman ufku daralıyor. Sanki dünyada bir tek Türkiye varmış gibi bir bakış açısı geliyor insanın üstüne...
Boş şeylerle bilerek vakit geçiriyor, geçirtiyor medya... Neyse yine boş konuşmayalım, aşağıdaki yazıyı veriyorum...

Ece Temelkuran, 29 Agustos 2007

Hepimiz meczubuz!

Bugün gazetelerde cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili pek tabiidir ki manşetler, haberler ve buna bağlı olarak köşe yazıları okuyacaksınız. Bu yazı bu meseleyle başka bir tarafından ilgili olacağı gibi cumhurbaşkanı seçimi henüz başlamadığı saatlerde yazılmıştır. Son derece bilinçli olarak... Çünkü...
Bu toprakta doğmuş insanlar olarak bizler için geçmiş, bugün ve gelecek arasındaki tek bağlantı telaşla atılmış dev bir adım gibi geliyor bana bazen.

An'ın uçurumu
Özellikle son aylarda gözlüyor ve düşünüyorum bunu. Şöyle:
Sanki geçmiş ayağımızın altından derin bir uçuruma kaymakta olan toprak ve biz onunla birlikte kayıp uçurumda kaybolmamak için bir sonraki güne atlıyoruz telaşla. Bunu hiç durmadan ve dinlenmeden yapmak zorundayız üstelik. Çünkü üzerine güç bela tek ayağımızla atlayıp bastığımız bugün de bir gün içinde dün oluyor ve o da uçuruma kayıp gidiyor.
Biz dün ne yaptığımıza bakacak durumda değiliz çünkü durursak kayan dün ile birlikte uçuruma düşeceğiz, biliyoruz, öyle zannediyoruz. Olaylar, hayat böyle ilerliyor bu ülkede. Var olduğuna inandığımız bir yarın var sadece. Ve o da her dem bulanık olduğuna göre... Biz, zamanın içinde yok olmamak telaşıyla uçuşup dağılan bir ülkeyiz.

Onlar oldu mu kuzum?
Bugün sizin için dün oluyor- bu yazı yazılırken cumhurbaşkanı seçiliyor. Uçuruma kayıp giden dünde ne oldu peki?
Dev mitingler... Türkiye, toplumsal ve siyasi kamplaşma histerisinin aile ilişkilerini, dostluk muhabbetlerini bile paraladığı günler yaşandı.
Fakat o gün kayıp gitti, ayağımız sonraki güne değdiğinde artık "e-muhtıra" vardı ve birden bütün dengeler değişti. Biz o günden ayağımızı kaldırmadan yine bir toprak kaymasıyla şehit cenazelerinin yapıldığı günlere atladık.
Ardından başka bir gün, başka bir gün derken altımızdan durmadan kayan toprakla birlikte seçim günlerine geldik. Daha dün değil miydi Kuzey Irak'a girmemize on beş dakika kalmış gibiydi? O güne ne oldu? Sonra ne oldu da her şey hiç olmamış gibi ortadan kayboldu?
Bunlara asla cevap verecek vaktimiz olmadan, düşmemek için başka bir güne atlandı ve seçimler yapıldı. Koştuk koştuk ve yine bütün "kaygan günlerin" sebebi olan cumhurbaşkanlığı seçimi tekrarlanıyor, aynı seçenekle, aynı seçeneksizlikle...

Kayıp giden
Biz nefes nefese koşmaya devam ediyoruz, edeceğiz. Çünkü durursa düşecek olan bir ülkede yaşıyoruz. Durursa kayacak, kayan zamanla birlikte bir an'ın içindeki uçuruma yuvarlanacak bir ülkede yaşıyoruz.
50 yaşının üzerindeki kaçımız doğduğu eve dönebilir şimdi? Kaçımızın doğduğu ev, hatta doğduğu sokak duruyor? Anneannelerimizin bastığı hiçbir taşa değemez ayaklarımız. Sadece siyaseten değil yani kişisel olarak da "yokuz" aslında. Varlığımızı kanıtlayacak şeylerimiz o kadar az ki.
Böyle düşünürsek bütün bu yaşadığımız, içinde yuvarlandığımız, düşünsel ve duygusal olarak içinde debelendiğimiz olaylar yok aslında. Bu olayları doğuran süreç kayıp uçurumda yok olduğuna ve şu an da yarına kalmaz yok olacağına göre...

Mübalağa cenk olunurken
Şu anda İngiltere'deki bir meslektaşım belki Latin Amerika'daki olayların dünyayı nasıl etkileyeceği üzerine çalışıyor. Fransa'da başka biri, Çin'in, dünyanın geleceğine neler edeceğine bakıyor. New York'ta bir kadın belki bilmem neredeki balinaların yavrularını kurtarmak için bir vakıf kuruyor. Ve daha neler neler...
Ben ne yapıyorum peki? Biz ne yapıyoruz? Televizyonumuzun başında oturmuşuz bugün başımıza nelere geleceğine bakıyoruz. Her gün bunu yapıyoruz. Hülasa, mübalağa cenk olunuyor biz seyrine dalıyor, her gün bu muamma memleketin başka türlü meczubu oluyoruz.

Hiç yorum yok: