
Lucien Freud, Freud un torunu. Ünlü bir ressam aynı zamanda. Ama bu bloga nasıl geldi ? Ressam olarak da, Freud un torunu olarak da gelebilirdi bu bloga. Ama hayır bir rüyamın detayının serberst çağrışımı olarak geldi bu bloga... Ben de şaşkınım..
Ben benliğin asla sadece görünen benlik olduğunu düşünmüyorum, hatta bildiğimiz, tanıdığımız, en otantik tecrübe alanı olduğunu da hiç düşünmüyorum... (Yani asla 'Düşünüyorum öyleyse varım.' değil, Descartes ta olduğu gibi...)
Bilinç ve benlik bence en büyük bilmece, hiçbir zaman da tam olarak kavranamayacak...kavranamaz... İnsan bir makina değil çünkü...Rasyonalizm insanın insana hakimiyetinin yolunu açmış oldu bir şekilde, her ne kadar Kant insanı özgür kılmanın tek yolunu akılda görüyorduysa da... Önceden her hareketi bilinebilen bir makineye indirgendiğinde insanın artık manipule edilmesine hiçbir engel kalmamış oldu...
Fluxus diye bir akım vardı bir zamanlar. Bazen bir akışın içerisinden baş ve son çıkarmak zor oluyor... Sadece naklen yayın yapılabiliyor...
Nietzsche çekiçle felsefe yapma fikrini geliştirdi, bence sanki uykumda sayıklıyorum...
Sayıklıyorum, sayıklıyorum...
''For Descartes could be the world full of treacherous illusions, even a genius malignus can be imagined, but the self-conscious was a place of authenticity, an immediate knowledge can be reached through the introspection. (well, I want to make a short digression: this tendency has often used in philosophy, think of Augustinus and Rousseau, take the example of "Confessiones"; a tendency which can even reach a pathetic way of self-exhibition or soul-exhibition as we see in the last book of Rousseau 'Les rêveries du promeneur solitaire' )''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder