Dün birçok haberi bloga yorumsuz koydum ama aslında yorum yazmak isterdim. Yorum yazmak zor birşey. Bir insanın gerçekten iyi birşey yapacaksa günde bir taneden daha fazla yorum yazması imkansız veya çok zor.
Yorum yazmak haber yazmaktan daha zor birşey.
Türkmenistan hakkında en iyi haberi birkaç cümle ile kanal a verdi, benim tabii takip edebildiğim kadarı ile. (Yukarıda yazının ismi ile ilgisi olmayan bir link var, ama isme kliklemeniz lazım. Tabii bu yorumla da ilgisi yok.)
Türkmenistan da da Ukrayna da yaptıklarını yapmaya çalışacaklardı, eğer Türkmenistan Asya nın daha içlerinde, müslüman, küçük ve içine kapanık bir ülke olmasaydı. (Zaten bu yüzden deli gibi heryeri misyonlamaya çalışıyorlar.)
Fanatik islam da ülkeyi zor durumda bırakırdı. O zaman da ‘El Kaide’ bahanesiyle ülkeye doğrudan saldırmaya çalışabilirlerdi.
Bush bir ara Belarus a da dil uzattı, sanki demokrasi gerçekten umurunda imiş gibi… Keh keh. Sanki Amerika birçok diktatörle şimdiye kadar beraber çalışmamış gibi…
Önemli olan diktatör veya demokrasi değil, kimin veya kimlerin bir ülkeden nasıl nemalandığı… Pinochet de bir diktatördü. Ama ne demişler ‘iyi’ diktatörler cennete, ‘kaka’ diktatörler darağacına…☺
Çin e diş geçiremediler, yoksa nasıl isterlerdi şimdi Çin de onların elinde bir ‘demokrasi’ olsun…
Orhan Pamuk un Istanbul adlı kitabında çok güzel bir cümle var. Türkiye de bazı saf aydınların Avrupa da yüzyıllarca süren ve bir sürecin sonucu olan gelişmeleri bir hamle de içine sindirebileceklerini zannetmeleri üzerine… Demokrasi bir süreçtir ve multimerkezli bir süreçtir. Yani kafaya konup, bir merkez üzerinden hırsla elde edilebilecek birşey değildir demokrasi. Bu yüzden bireylerin Batı daki kadar özdisiplinli ve aynı zamanda son derece bireyci (hatta egoist) olmadığı yerlerde ters tepebilir ve kaosa sebep olabilir. Bu da zaten bazı Batılıların, bir ülkede hem enerji kaybı olması, hem de kendilerinin egemenliklerine fırsat vermesi açısından en sevdikleri durumlardan birtanesidir…
Türkmenistan üzerine Batı medyasında çıkan haberleri lütfen bir okuyun.
Azınlıklardan bahsediyorlar her zamanki gibi... Popomla gülsem olur mu?
Hiç olmayan yerlerde (Afrika da ve Asya da Allahın unuttuğu yerlerde fanatik misyonerler var. Allah bazı yerleri unutuabilir ama misyonerler asla. ☺ ) protestan azınlık yaratıp onların üzerinden içpolitika üzerinde hakimiyet sağlamaya çalışmak en sevdikleri yollardan biridir. Bu çok adice bir yol. Ticaret yapmak istemiyorlar.
O kadar katı kalpliler ki ve hep ‘gelecek’ paranoyası ile yaşadıkları için ticaret yaparken bile ırkçılar. Ben kimi zengin edeceğim diye düşünüyorlar… Halbuki herşeyi askerlerle ve silahlarla doğrudan çalmak daha hoş birşey…Hard power
Veya adice misyonerler yoluyla…Soft power.
‘Sermayenin milliyeti olmaz.’ mış… Hahaha… O kadar çok örnek varki politik zihniyetlerle yapılan ticaret için…
Ticaret düzgün yapıldığında toplumların gereksiz yere savaşmalarını da önleyebilir ve önemlidir. Ama hiçbir şey kuralına uygun yapılmıyorsa, ticarette olayı düzeltemez ve savaş çıkar… Avrupa ve Amerika serbest ticareti engelliyorlar, tam tersini retorik olarak savunsalar da… Onlar ticareti kendi hegemonyalarının bir aracı olarak görüyorlar ve bunun dışında bir liberalizm tahayyülleri yok. Bu da vizyonsuzluktur, uzun vade de onlara da bir fayda sağlamaz… (Kant ın liberalizmi desteklemesi kendi içinde bu yüzden manalı idi…)
Latin Amerikalı ülkeler Batıyı sizden daha iyi tanıdıkları için güçlü devletler kurmaya çalışıyorlar haklı olarak. Çünkü devlet olmadan sadece bir sınıf ayrıcalıklı hale gelirse, o oligarşi oluyor. Batı da ikisi de güçlü ve kombine hareket edebiliyorlar.
Burası orman kanunlarıyla yaşayan bir yer eğer mutlaka karşılaştırma yapmak istiyorsanız… (Yani olmadığınız ve bir hamlede ‘hemen’ olamayacağınız birşeye özeniyorsunuz ve daha beter geriye gitme tehlikesi ile karşı karşıyasınız bu yüzden. İstediğiniz şey kötü bir şey olmayabilir ama içinde bulunduğunuz durum ile uyuşmuyor.)
Yani sevgili Türkler her zamanki gibi daha ‘eviniz’ yokken ‘klima’ peşinde koşuyorsunuz…
(Size taksitle ‘klima’ satıp, elinizdeki gecekonduya haciz koyuyorlar onlar da ☺)
Sizce Orgeneral Büyükanıt ın sözleriyle, şen şakrak Erdoğan ve eşinin seçim hazırlıkları ve söylemleri bir zıtlık oluşturmuyor mu?
Maalesef Büyükanıt haklı…
Antalya da Sorgun Ormanları nın satılması gibi, hiçbir kapasitesi olmayan hükümet iç ve dış sermayenin aracısı olarak sizin üzerinizdeki hakimiyetini sağlıyor ancak. Onlar bu ülkenin ‘emlakçısı’ gibi birşey, daha fazla bir işlevleri yok. Bu yüzden ne Kerkük te, ne Kıbrıs ta hiçbirşey yapamazlar. Olay bitti artık. Perde kapandı. Bari durumu anlayın… Tayyip Erdoğan ve eşi birçokları için ‘halktan biri gibi’ gözüktükleri için ordalar… Yani herşey bir oyun… (Aslında aynen TV lerdeki medya showlar gibi…☺ Erdoğan ve eşi de ‘E madem biz seçildik, tabiiki yine biz seçileceğiz, rolümüzü oynayıp, paramızı alacağız.’ diye düşünüyorlar herhalde…)
Türk halkı gerçekte fakir, devlet daha beter, Erdoğan ve eşi de zengin değiller.
Değirmenin suyu nerden geliyor diye soruyor musunuz kendi kendinize?
‘Nerden geliyorsa, geliyor !’ diyenleriniz olacaktır içinizde…Biliyorum kendinizi çok uyanık zannediyorsunuz, ama değilsiniz. Türkiye ve burdaki yaşam üçkağıt üzerine dönebilir ama dünya tabiiki öyle değil. ‘Veren el alandan üstündür’ bunu unutmayın ve hiçbir şey karşılıksız değildir. Hele, hele devletler arasında...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder