2007-02-03

Orient - Occident



Eveet, aslında benim için can sıkıcı olan bir konuya güzel bir link ve müzik ile başlamak istedim. Jordi Savall geçenlerde Istanbul a da geldi, bildiğim kadarı ile, ama benim geç haberim oldu. Beni Istanbul da da, Viyana da da bizde çok bahsedilen Doğu - Batı sentezi fikri tiksindiriyordu. Hala da öyle. Hatta hep bir karikatür düşünmüşümdür, arada benim köprü olarak kullanıldığım üstümden Türk işçileri ve Türk burjuvasının karikatürize edilmiş resimleri geçerken.
Konu yine dağıldı. Yukarıdaki link Jordi Savall ın 'Doğu-Batı' albümünden. Gerçekten başarılı bir albüm ama tabiiki köprü olmaktan çok doğulu müziği anlamaya çalışan bir albüm. Albümü yapanlar bence doğuya iyi yaklaşmışlar ama bu da hristiyanlıktan geliyor. Yani grup bence ortaçağ hristiyan müziğine vakıf olduğu için Türk Sanat Müziği nin aşırılıklardan uzak, nerdeyse 'contemplativ' ruhunu iyi sezinlemiş, tabii Akdeniz sıcaklığı da eklenince işin içine güzel birşey çıkmış ortaya. Yani olay 'sentez' veya 'köprü' olayı değil, olay anlamak, hissetmek... Ama doğu darmadağın ve ruhunu, kendi ruhunu kaybetmiş. Türkiye 'sentez' veya 'köprü' olabilecek kadar vakıf değil bu iki kültüre, kaldı ki bu fikir ne kadar iyi, o da tartışılır.
Bu son derece huzursuzluk veren konuya böyle güzel bir link ve müzik ile başladım.

Dün Orhan Pamuk un bir cümlesine çok takıldım.

Pamuk, 'Istanbul', S 160

'Istanbul Ansiklopedisi ni – ya da dört hüzünlü yazarın eserlerini- yarım braktıran, başarısızlığa uğratan şey, bu yazarların sonuna kadar Batılı olamamalarıdır.'

Pamuk burda bence saçmalıyor.

Bu cümle bana çok oryantal geldi. 'Sonuna kadar' aslında doğunun, özellikle de Osmanlı Türklerinin duygusal şemasından kaynaklanan bir şablon. 'Madem yenildik, kendi kendimizi yok edelim.'
Siz aptal mısınız?
Doğu insanı kendi içinde hep bir öğretmen aradığı için, öğretmenler değiştiğinde çocuğun iradesinde oluşabilecek bir güvensizliğin önüne geçebilmek için en başından çocuğu ve aynı zamanda kendi ruhunu 'eti senin, kemiği benim' hesabı Batılı öğretmenlere teslim etmeyi uygun bulmuştur. Ne kadar aptalca. Tam Türk usülü, yani düşüncesizce radikal, ama aynı derecede saf ve masum.

Orhan Pamuk a sormayı çok isterdim. Nedir bu 'sonuna kadar' Batılı olmak?
Orhan Pamuk da çok saf. Aynen kendisinin geriye dönüp 'Biraz Batı, biraz Doğu' yapanları eleştirmesi gibi o da saf bir Batı özentisi içerisindeki Doğulu olarak tarihe geçecek korkarım.
' Batılı olmak' bir stil birliği açısından başından sonuna kadar belirli prensiplere sadık kalmak ise, ki böyle Bir şey yok, bu Orhan Pamuk un Batı dan ne kadar çok şey beklediğini, kendi toplumundan sıkılmış bütün yazarlar gibi Batı ile ilgili olarak ne kadar gerçek dışı hayaller içerisinde yaşadığını gösteriyor. Aklıma Van Gogh un Japon sevgisi geliyor. Buna benzer başka örnekler de var... (Ama tabii Van Gogh Japonya da da tahminen çok mutlu olmayacaktı.)
Yazar yazar olarak içinde yaşadığı toplumla kavgası olan kişidir. Toplumu değiştirseniz de onun kavgası bitmez. Çünkü olay aynen Hegel in dediği gibi bir toplum-birey çatışmasıdır. Yani toplum değiştirilse de, çatışma, şekil ve içerik değiştirse de, sürecektir.
Bu yüzden hatta biraz, yazarlar ve sanatçılar toplumlar arasındaki kültürel savaşlarda kullanılabilecek saf ve egosantrik çocuklar gibidir. Salman Rüşdü İngiltere onu politik malzeme olarak kullanmaya karar verene kadar gerçekten ünlü bir yazar değildi. (Onun kötü bir yazar olduğunu olduğunu söylemek istemiyorum. 'Ün' ve 'iyi' de ayrı şeyler.) Yazarlar ve sanatçılar ciddiye alınmak isteyen çocuklar gibi olduklarından, ilgi, sevgi, odak noktası olma isteği gözlerini biraz karartmış olduğundan ve de kendilerini biraz fazla ciddiye alma huyları olmasından dolayı kendi benliklerini toplumunun birer parçası gibi değil de, sanki o toplumdan farklı ve üstün birşeymiş gibi yaşamayı severler.
Politikacılar da bizde bunu başka türlü yapar. Onlar da kendilerini içinde oldukları toplumun birer parçası olarak görmez, ondan üstün görür. Hele sözkonusu toplum bol hiyerarşili bir doğu toplumu ise... Zaten halk da kendisiyle eşit biri onu yönetsin istemez...
'O zaman bütün köleler kral olurdu, Abla.' diye düşünür. Birisi sivrilsin, ötekilere de para dağıtsın, tamam oldu bitti işte, 'Daha fazlası ile kafa yormaya gerek var mı, Abla?' der benim kafamdaki 'halk' düğmesi...

Hiç yorum yok: