2007-03-16

16 Mart 1978 Istanbul



16 Mart 07

Seien wir realistisch, bleiben wir virtuell!

Dün yani 16 Mart 07 de siber kadın dışardaydı, sokaklardaydı. Keşif gezisi değildi. Istanbul da keşif gezisi yapmak pek öyle kolay birşey değil. Istanbul yalnız kadın için hala problemli bir şehir bence. Avrupa dakilerin abarttıkları kadar değil ama tabii küçük bir Avrupa şehri gibi de değil. Istanbul da zaten küçük bir Avrupa şehri değil. O büyük bir salata…☺ (‘kazan’ demeyelim bu sefer)
Fındıklı ya yakın bir yerlerde genç bir kız bana üniversite için hangi durakta inmesi gerektiğini sordu. İngilizce konuşuyordu. Heyecanlı gözüküyordu. Telaşlı biraz. Yabancı bir şehirde yalnız. Sarışın ve sevimli idi. İngilizce sanırım ana dili değildi. Ben de ona aynen bir Avrupalı gibi (Avrupalı olmadığım halde ama alışkanlıktan.Kendi kendime o anda pek bir muhafazakar bir Viyanalı gibi geldim.:-) duraktaki tramvayın hatlarını gösteren çizelgeyi gösterip, ‘Laleli’ dedim. Durağın yanında (Ünivesite) yazıyordu. Elimde olmadan öğretmenvari bir tavırla ‘Üniversite means University’ dedim. Bu verdiğim bilginin fazladan bir bilgi olduğunu biliyorum ama elimde değildi. Gençkız teşekkür etti ve soluk soluğa yine kayboldu.Bir yerlere geçti oturdu sanırım. Tramvay geldi. Oturacak yer yoktu ama girdiğimizde güneş vardı ve karşı kaldırımdaki menekşeler gözüküyordu. Menekşeler çok güzeldi. Genel olarak kaldrımımların yanlarındaki yerler oldukça bakımlı, rengarenk çiçekler ile dolu idi. (Eee tabii o kadar inşaat ihalesinden sonra birkaç bitki ekmek gerekirdi bu şehre diye geçti içimden hem de çiçeklerin parasını da dostlar alıyorsa. Ama yine de çiçeklerin olması iyi birşey)
Sirkeci ye geldiğimizde kalabalık bir grup bindi tramvaya , grup daha binmeden kendi kendisini alkışlaması ve söylediği şarkılarla göze çarpıyordu. Ben ilk önce ne olduğunu anlayamadım. Sonra devrimci diyebileceğimiz başka bir şarkı söylediler. Sonra o şarkının Bayazıt Marşı olduğunu öğrendim. Sonra ‘ciao bella’ adlı şarkının Türkçe sözlü bir versiyonunu söylediler. Ben Türkçe sözlü ‘ciao bella’ yı daha yeni duyuyordum. Hoşuma gitti. Sözler ve konu daha evvel söyledikleri Beyazıt Marşı kadar ciddi ve üzüntülü de olsa, ‘ciao bella’ nın müzik olarak bir coşkusu vardı… İnsanın moralini düzelten… Tramvay sessizdi, sanırım biraz şaşkındılar. Sarşın genç kız da ordaymış, baktım o da neşe içinde ‘ciao bella’ yı söylüyor.
Efenim ‘Bütün bunlar niye?’ diyeceksiniz. 16 Mart 1978 de Istanbul Üniversitesi nde polis 7 öğrenciyi acımasızca öldürüyor ve çok daha fazlasını yaralıyor. Gençlerin üzerine bomba atıldığı söyleniyor. ‘Yeni aktüel’ deki bir haberde (yukarda linki var) o zaman öğrencilerin ölümüne sebebiyet veren genel müdür ün (Reşat Altay) aynı zamanda Hrat Dink cinayeti olduğu sırada Trabzon emniyet genel müdürü olduğunu yazıyor… Enteresan… Ayrıca adı geçen müdürün 2 yıl için Amerika ya gönderildiği yazıyor.
‘ The Quiet American ‘ (2002) filmini görmüş müydünüz? Burdan birkaç tane film senaryosu çıkar sanırım… ☺ (Seien wir realistisch, bleiben wir virtuell!)


Bu arada insan Avrupa da yaşarken nerdeyse sadece Avrupa ve Türkiye varmış gibi bir perspektiv içinde hissediyor kendini, halbuki burda o kadar bir Amerikan etkisi varki, Avrupa yı unutuyorsunuz nerdeyse…Ama yine de komik geliyor bütün bunlar bana… Amerika kendi adamlarını bulup, yaratıyor. Avrupa da kendi kitlesini bulup, yaratmaya çalışıyor… Karıştır, karıştır, çorba olsun! Biri üstten, biri alttan karıştırınca düdüklü tencere gibi oluyor burası. ☺ Milliyetçilik ile savaşılmaz tabii bütün bunlara karşı…
Bu arada 16 Mart 1978 ile ilgili az şey buldum internette. (Belki google ile aradığım için bilmiyorum) Bir sayfa (www.özgürlük.org) adres olarak Amsterdam ı veren bir sayfa idi. Onlar da 16 Mart 1978 ile Halepçe yi karıştırarak yazdıkları metinde olur olmaz yerde kürtlerin çektiği acılara dikkat çekmek isterken kötü gazetecilik yaptıklarının farkındalar mı acaba?
Viyana da da aynen böyle idi. Olur, olmaz, yerli yersiz ‘Wo ist die internationale Solidaritaet?’ diye bağırırlardı. Demo (yürüyüş) kürtlerin hakları ile ilgili olmasa bile araya sıvışır, bayrak açır, milleti kendilerine güldürürlerdi. Artık bir yerden sonra dalga geçilmeye başlandı bu tiplerle. Kendi kendilerini manasızlaştırdılar…
Tek bir sol olmayı başaramadılar Türkiye de… Bunun çok çeşitli sebepleri var…

Hiç yorum yok: