2007-03-29

Dalgalı Kur

Yukarıdaki linkte Milliyet te bugün (29.03.07) çıkan Hurşit Güneş in Abdüllatif Şener in sözleri üzerine açılan dalgalı kur tartışması hakkında bir yazısı var.
Yazıda çok doğru bulduğum şeyler var. Onları yine tekrarlamak istiyorum.
Herhalde en önemli şey Türkiye nin uçlar arasında gidip gelmemesi gerektiği gerçeği. Yani sabit kur da doğru olmaz ama müdahele gerekebilir. Yine en baştaki noktaya geliyoruz. 'Döviz rezervlerinin daha fazla olması lazım.' diyor Hurşit Güneş bir ekonomist olarak. Bence de bu doğru. (ki ben ekonomist değilim ama bazı şeyler insanın ilgisini çekecek kadar çarpık olduğu için bu ülkede insan o konularla ilgilenme ihtiyacı duyuyor.) Ama işte bu da genel manada devletin daha güçlü olması demektir.
Bir ülkenin devleti zayıflayacak özel sektörü güçlenecek ama da o ülke aynı zamanda kalkınacak. Yok böyle birşey. İkisinin de güçlenmesi gerekir. İki bacağımızın üzerinde yürüyoruz, sağ bacağı sola, sol bacağı sağa ezdirirsek yürüyemeyiz.
Tabii bu yazıldığı kadar kolay bir şey değil çünkü kısır döngüler meydana geliyor eğer bazı kesimler birbirleriyle devamlı haksız rekabet ve kavga halinde yaşarlarsa...Yani bir tarafta yaşanan haksızlık yine haksızlık olarak geri dönüyor ve sistem 'instabil' oluyor.
Bugün aynı zamanda Yaman Törüner in yazısını (güzel bir yazı idi bazı noktalara katılmasam da) ve hemen altındaki TOBB ve TİSK in istihdam için devletin sigorta fonlarından vazgeçmesi gibi abuk bir isteği belirten yazıyı okudum. Türk devleti bu durumda iken böyle birşey istemek olmaz. 'Ama devlettekiler namuslu değil ki para zaten boşuna gidiyor.'diye düşünen insan çok. İki tarafta aslında 'namuslu' olmadığı için böyle oluyor. Trafikte olan sorun politikada, ekonomide, her yerde var nerdeyse.
Egoların çizilen çizgiler içerisinde kalmak istememesi...Araba da yaya da aynı zamanda geçmek istiyor. Tosuşuyorlar. Ama tabii araba ile yaya çarpıştığı zaman yaya zarar görür araba değil. İşte bu yüzden Türkiye de herkes 'güçlü' olmak istiyor. Zannediyorlarki bu şekilde 'herkes' güçlü olacak. Çok saçma. Sadece beyinsiz arabalar olarak daha zeki topluluklara yem oluyorsunuz. Yani 'kurtulma' yolunuz aslında 'batış' sebebiniz... (Toplulukların -ki bunlar balık sürüleri bile olabilir- iç hiyerarşi sorunlarını çözememeleri onların topluluk olarak zayıflamalarına yol açıyor.)
Aslında şu modelde Türk insanının ruhundaki ilkellik ortaya çıkıyor. Trafik kurallarına uymama isteği. 'Güçlü zayıfı ezer.' ilkelliğinin yaşam felsefesi ve dolayısıyla bir politik ilkellik halinde bilerek ve isteyerek yaşatılması. Trafik kuralları olmasa ne yaya ne de araba olur...Zaten Istanbul da gördüğüm bazı insanları ormana bile yollamam, ordaki dengeyi de bozarlar. Tabii ki bunlar iki anlamlı hatta çok anlamlı mecazlar daha komplike ilişkileri basit bir dile çevirebilmek için.
Yine konuyu dağıttım ama işte konunun dağılan kısmı aslında benim saham. Veya şöyle diyelim mikrokosmos taki çarpıklık makrokosmos ta devam ediyor ve bunun bir strukturu var gözle görülür bir şekilde takip edilebilecek.

Hiç yorum yok: