2007-03-04

Güzel bir Pazar Yazısı

Yukarıdaki link İlber Ortaylı nın Milliyet teki Pazar yazısı.Yazı göç ile ilgili. Bu konu uzun zamandan beri aklımda. Burda bu konu ile ilgili bir bölüm ayırmayı düşünüyordum ne zamandır, ama işte düşünmekten yapmaya geçiş için bir enerji seviyesi gerekli herhalde...Şimdiye kadar bu konuda elime geçen yazılar genellikle yorum değil haber niteliğinde idi.

Göç çok önemli bir konu ve de benim hayatıma girmiş bir konu.
FoGo lab in, bir süre beraber çalıştığımız sanatçı grubunun ismi, ana konularından biri idi göç. Zaten Avrupa da uzun süre yaşayan Türk asıllı bir insanın bu konuya yabancı kalması pek mümkün değil. Yazıda geçen başka bir kavram benim için daha da önemli, ki bu kavram Türk medyasında kendini gösterdi zaman zaman, Avrupa Türkleri kavramı. Bu da başlı başına bir olgu. Son zamanlarda okuduğum ve hala 'ifrazat' haline dönüştüremediğim sayfalardan birinde de bu konudan bahsediliyordu. (Milliyet teki dış haberler sayfasında çıkan Lahey Adalet Divanı nın Bosna daki katliam hakkında aldığı kararın yanındaki Sami Kohen in yazısı) Ama şimdi bu konuyu sadece isimlendirmek istiyorum.
***
4 Mart 2007, Pazar, İlber Ortaylı

Göç ve sonuçları

45 yıl boyunca ısrarla göç olgusunu inceleyen Nermin Abadan-Unat hocanın "Bitmeyen Göç" kitabında Almanya ve Avrupa'daki Türk işçilerin portresi çiziliyor

İnsanoğlu göç eder. İnsan yerkürenin her köşesine intibak eden ve devamlı göç eden tek mahluktur. Öbür yaratıklar ancak can tehlikesi karşısında yer değiştirir. İnsanoğlu ise daha iyi yaşam, hatta bazı halde kişisel onurunu ve inancını korumak için göç eder.
Tarih boyu insanlar ve kitleler oradan oraya göç etmiştir. Afrika kıtası hariç (onun da kuzey kesimini gene istisna tutalım) eski dünyanın dört bucağını dolaşan kavimler vardır; bunların başında hiç kuşkusuz Türkler gelir.
Uzun mesafeler aşan, çok değişik kavimlerin üstüne gelen Türk ırkı fizik olarak diğerleri ile karıştığı gibi, zihniyet olarak da diğerlerini benimsemeye, en azından bir arada yaşamaya çabucak uyum sağlamaya şartlanmıştır. Bu bakımdan Rönesans'tan sonra kendini çok belli eden Avrupa kıtasındaki ırkçılık Türkler arasında tutunamaz, kabul görmez, benimsenmez ve tabii anlaşılamaz.

"Çitleme" hareketi
İnsanlığın son iki asrındaki göç ise kitlesel olmaktan çok sınıfsaldır. İnsanlık tarihindeki ikinci büyük devrimle yani Sanayi Devrimi ile yakından ilgilidir. 18'inci yüzyılın İngiltere'si zenginleşen ve sanayinin temellerini atan bir ülkeydi. Çok sınırlı kırsal alanda tahıl yetiştirmekle yetinilecek gibi değildi.
Yoğun hayvancılık yöntemleri ile koyun yünü elde etme ve aynı mahalde dokuma sanayiini geliştirme yolunu seçtiler. Bildiğimiz köylülere artık ihtiyaç yoktu; arazi lordları onları kovdular ve onların ekip biçegeldikleri arazilerine bir daha adım atmasınlar diye çitle çevirdiler.
"Çitleme" hareketi denen bu olayla köyler boşaldı, kovulmuş sefil köylü kitleleri şehir yollarında telef oldular. Ulaşabildikleri madencilik ve dokumacılık yapılan merkezlerde boğaz tokluğuna iş buldular, iş bulamayanlar da kendine göre işler çevirmeye başladı.
18-19'uncu yüzyılın sanayi şehirleri yoğun suçluluk bölgeleridir. Gelen köylüler müstakbel işçi sınıfını oluşturdu; kısa zamanda ayrı bir kültürel çevre ve siyasi dünya oluştu. İki yüzyılın tarihi bu gerçek etrafında gelişti.
İngiltere öncüydü; Fransa, Almanya, Avusturya, hatta Rusya bu gerçeği çok trajik çizgilerle izlediler. Hatta sanayileşmekte ayak süreyen Osmanlı ülkeleri bile bir ucundan bu sürece girdi.
İstanbul'un, Selanik'in, İzmir'in, hatta Beyrut'un içinde fakir işçi mahalleleri oluştu ama 20'nci yüzyılın ilk yarısı iç göç konusunda o kadar yoğun değildi.
İtalya, Yunanistan ve Osmanlı Lübnan'ı, İspanya gibi yerlerin fakir köylü ve kent işsizleri ise dünyanın öbür ucuna Amerikalara göçe başladılar. Almanya'nın maden bölgelerine imparatorluğun doğusundaki Polonyalılar, Viyana'ya ise Çekyalılar ve Slovaklar doluştu; fakirlik ne kelime, doğan sefalet mahalleleri insanların içine oda oda yığıldıkları kira kışlalarıyla büyüdü.
İstatistiklere göre Viyana, Moskova ve St. Petersburg'da bu yıllarda bir odaya ortalama sekiz kişi düşüyor, Britanya ve Almanya şehirlerinde ise durum biraz daha iyiydi. Avrupa insanlarını doyuramıyordu, kurtulabilenler ABD'ye yığıldı.

Euro-Türklerin durumu
Güney Amerika'da "Turcos" denen takım etnik Türkler değil, Osmanlı İmparatorluğu'ndan giden Lübnanlılar ve Filistinlilerdir. Rusya'nın Karadeniz şehirlerinde çalışmak üzere Türkiye'nin Karadeniz limanlarından ve İran'dan 200 bin işçinin göçtüğü biliniyor.
II. Dünya Harbi'nden sonra dış göç arttı. İtalyanlar, Yugoslavlar ve İspanyol işçiler iktisadiyatı patlayan Almanya ve Benelux ülkelerine ve İskandinavya'ya sözleşmeli işçi olarak gittiler. Türkiye ise Almanya'nın talepleri nedeniyle dış göçe açılmıştır. Giden işçiler törenle karşılandı, kontratla işe başladı.
1960'larda başlayan bu işçi göçü bir ölçüde kaçak göçle de 2,5 milyonu buldu. Gelenlerin çok çocuk yaptığı ve nüfuslarının çok arttığı gibi boş lafın doğru olmadığı anlaşıldı. Tüketim kalıpları farklıydı ama üretime katkısı yüksek bir kitle ortaya çıktı. Artık üçüncü nesle ulaşan bu topluluğun hatırı sayılır bölümü kendi özel işini kurdu.
Suçluluk potansiyeli çok düşük, bu olumlu yanların yanında başka ne zorluklar var? Göç 45 yılını tamamladı, bu 45 yıl boyunca ısrarla göç olgusunu inceleyen Nermin Abadan-Unat hocanın ikinci baskısını yapan "Bitmeyen Göç"ünde Almanya ve Avrupa'daki işçilerin portresi çiziliyor. Eğitimdeki sorunlar, ana ülkenin geri gönderme çabalarına rağmen orada kalma ısrarı, özellikle Türk kadının göçten sonraki yeni portesi ve pek tabii Nermin hocanın önemle ele aldığı konu; Euro-Türkler arasında dini hayat ve dini örgütlenme...
Bizim bu kitapta beklediğimiz bir bölüm, göç olgusu sonunda ortaya çıkan Euro-Türk aydın ve akademisyenler ve siyasi elit grubun sayısal ve niteliksel değerlendirmesidir. Galiba o başka bir çalışmaya bırakıldı.
"Bitmeyen Göç" göç olgusu için devamlı başvuracağımız bir kaynak ve bu konuyu ısrarla izleyen bir sosyoloğun öbür çalışmalara ilham verecek pasajlar ve görüşlere sahip. 40 yıllık dış göç olgusu sanayici yerkürede nasıl bir Türklük yarattı? Bunu düşünmek zorundayız. Kitapta bir ölçüde değinilen sanayileşmemiş yerküredeki göçmen Türklükle farkları ne?
Eminim ki "Türkiye nereye gidiyor?" sorusuna cevap vermek "Dışarıdaki göçmen Türkiye nereye gidiyor?" sorusuna cevap vermekten daha kolay. Dışarıdaki Türkiye üreten ve çok da kaybolmayan bir nüfus ama görmezden gelinmeyecek sorunları var, onları Nermin hocadan öğrenmeliyiz.

Hiç yorum yok: